aksusofularkoyu
  YöRüK TaRiHi
 
 
l- YÖRÜK ADI :
Yörük kelimesi, yürümek fiilinden  türetilmiş  bir isim, sıfat  "yürüyen"  anlamındadır. Bazı yörelerimizde halk "yürü" yerine "yörü" kelimesini kullanmıştır. Türk Sanat Müziğinde: bir usül adı “Aksak Yürük Semaidir’’. Yörük ve yürük kelimelerinin Arapça yazılışı aynıdır. Aslında Arapça da “ö” harfi harekesi, işareti ve okunuş biçimi yoktur.
Orta Asya’daki Altay Dağlarından Anadolu’daki Toros Dağlarına  kadar yürüdükleri için bu  göçebe Türk  boyuna "yürük” denmiş olabilir.
Halk arasında dağlarda göçebe olarak koyun, keçi, deve besleyenlere "yörük" denmekte, bilgisiz ve ilgisiz yörüklerde bu yanlış tanımlama doğrultusunda kendilerine asılları sorulduğunda  "eskiden yürüktük, şimdi yörüklüğü bıraktık” demektedirler.
Yörükler, köye, kasabaya değil, merkeze bile yerleşse, koyun, keçi, deve değil kafeste kuş  bile beslemese, yaylaya  turizm amacıyla bile gitmese yine yörüktür.
Örnek: Kendileri unutsa  komşuları bilir ve söyler. İlkokula giderken yerleştiğimiz ilçenin mahallesinde Balkan Göçmeni, Türkmen,Bekdik ve Afşar komşularımız vardı. Mahallede bizimle birlikte üç yörük aile yaşıyordu. Komşularımız birine bir yer tarif ederken "İşte şu yörüklerin bahçesinin karşısındaki ev”, mahallede kapı önünde oturup sohbet ederken "Duydunuz mu yörüklerin çocuğu  suya düşmüş","Yörüklerin evi yanmış" gibi konuşmalarla kendilerini yörüklerden farklı görürlerdi. Çocukları da bu tür konular evde konuşuluyor ki bizi kızdırmak için "Meyvenin kötüsü erik, insanın kötüsü yörük", "Yörük yörük yürüdü, kıllı deriyi sürüdü" diye sataşırlardı.
Marmara, Ege, Batı ve Orta Akdeniz’de yörük olarak adlandırılan bu Türk Boyu mensuplarına Doğu Akdeniz’de (Adana, Hatay, Gaziantep ve Kahramanmaraş) "AYDINLI" denilmektedir. Aydınoğulları Beyliğine mensup  veya Aydın yöresinden gelen anlamına kullanılmaktadır. (bkz:1,5,79)
Yörük ismi yaylaya çıkmakla veya hayvan beslemekle alınmaz. Köye, şehre yerleşip çiftçilik, esnaflık yapmak veya memur, işçi olmakla da yörüklükten  çıkılmaz.Yörük adı Kazak, Tatar gibi bir Türk Boy ismidir.  Yaylalara çıkıp, hayvan beslemelerine rağmen niçin Kürt ve Lazlara yörük denmiyor?
 
2- YÜRÜKLERİN TARİHÇESİ
a)Yörüklerin Kökeni ve Diğer Türk  Boylarıyla İlgisi
Yörükler ırken bir Turan kavmi olup Türk’tür. Dili de Altay dil   grubundan Türkçe’dir. Günümüzdeki Uygur ve Hakas lehçe ve şivesine çok yakın bir Türkçe ile konuşurlar. Yörükler Doğu Göktürklerinin bir kolu ve Uygur, Kazak, Kırgız ve Türkmen gibi bir Türk boyudur. 745 yılına  kadar Orhon, Altay, Tanrı, Sayan ve Aladağlarda Göktürklerin kurucu ve asli unsuru olarak göçebe yaşadılar. Göktürk (Kutluk) hakimiyetine son vermesi üzerine Uygurlara tabi oldular.Çin ve Moğol saldırılarıyla iyice zayıflayan Uygur Devletine Kırgızlar 840 yılında son verdi. (bkz: 43)
Yörükler bundan sonra Karahanlı (932-1212), Büyük Selçuklu (1040-1157) ve Harzemşahlar (1157-1231) hakimiyetine girdi. Moğolların, Karahanlı ve Harzemşahlar devletine son vermesi üzerine de Hunlarla başlayan, 9. yy'dan sonra canlanan, Büyük Selçuklularla bilinçli şekilde organize edilip sürdürülen, Moğol zulmü sonucu hızlanan büyük göçe Yürüklerde katılarak Anadolu’ya  geldiler.
Orta Asya’da 1930'lara kadar nüfusunun çoğunluğu göçebe hayvancılık yapan Türk Halkları; Kırgız, Kazak, Türkmenler ve ayrıca İran'daki Kaşgaylar’dır. Diğer Türk halkları da büyük ve küçükbaş hayvancılık yapmakta ise de bunlar (Örneğin; Balkar, Tatar, Özbek ve Uygurlar)göçebe değildir. Saha (Yakut) Türkleri de yarı göçebe şekilde bir hayat sürdürerek Rengeyiği beslemektedirler.
9. Yüzyılda Balkanlara gelen Peçenek, Kuman, Tatar, Kıpçak, Uz ve daha sonra Evladı Fatihan olarak adlandırılacak olan Karlukların yörüklerle ilgisi olabilir. Bu Türk boyları Bizans, Macar ve Slavlarla savaşmış ancak kendi aralarında da anlaşıp bütünleşemedikleri için kalıcı bir devlet kuramamışlardır. Bu Türkler, Bizans Ordusunda paralı askerlik yapmış ancak  1071 Malazgirt Savaşında Selçuklu Ordusunun Türk olduğunu anlayınca  Alparslan’ın tarafına geçerek savaşın kaderini değiştirmişlerdir. Bizanslılar bu Türk Boylarının bir bölümünü Anadolu’nun bazı yerlerine (Örneğin: Toroslar ve Çukurova’ya) yerleştirmişlerdir. Uzlar sayıları çok az olsa da (200 bin) Gagauz olarak bugün Moldavya’da yaşamaktadırlar. Balkanlarda Boşnak olarak varlıklarını sürdürenler; Peçenek, Pomaklâr (yardımcı anlamında) ise Kuman-Kıpçak Türklerinin torunlarıdır. Pomak ve Boşnaklara karşı gösterilen Slav düşmanlığının altında Müslümanlıkla beraber bu Türk kökenlilikte yatmaktadır. Sırp lideri de Boşnakların Slav değil, Türk asıllı olduklarını açıklamıştır. Boşnakların mezar taşlarında ayyıldız vardır. Kuzey Kafkasya’daki Balkarların da mezar taşları aynıdır. Boşnak ve Pomakların tamamı Müslüman, Sünni ve Hanefi mezhebindendir. Türkçe bilip konuşamadıkları itirazı ise yeterli bir delil değildir. (Slav, Kuman, Kıpçak, Oğuz, Nogay ve Arapça karışımı bir dil kullanıyorlar) Amerika ve Almanya’da da doğup büyüyen Türk asıllı ailelerin çocuklarının bir kısmı da hiç Türkçe bilmemektedir. Hatta 1918’de bizden ayrılan Suriye’deki Türklerin okuyan gençlerinin çoğunluğu da (Müslüman olmasına rağmen Suriye’nin uyguladığı Araplaştırma politikası sonucu) Türkçe bilmemektedir. Bu ülkelerdeki Türkler azınlık olmaları ve T.C. Hükümetlerinin ilgisizliği sonucu uygulanan aşırı, kültürel, dini (mezhepçilik), ekonomik hatta-siyasi (Türk  düşmanlığı) baskı neticesi milli benliklerini gereğince koruyamamıştır.
Diğer bir itiraz ise Boşnak ve Pomakların sarışınlığı konusudur. Yeri gelmişken bir yanlışı daha açmakta yarar vardır. Tatarların, Moğollarla bir benzerliği yoktur. Timur'unda Tatarlarla ilgisi yoktur. Tatarlar özbeöz Türk’tür. Hatta Türkiye’de milliyetçi, Turancı, Türkçü fikir hayatının doğmasını sağlayanlar Kazan, Kırım Tatar ve Başkırt aydınlarıdır. Söylenenin ve sanılanın aksine günümüzdeki 48 Türk grubundan sadece Azeri, Abdal, Kazak, Kırgız, Mesket, Türkmen, Yakut gibi on kadargrupesmerdir. (Bir boyunda tamamı bir renk olmayıp, kendi içinde farklılık gösterebilir) Kazan  Tatarları, Sarı Türkişler, Sarı Uygurlar, Kumanlar, Peçenekler, Çuvaşlar, Tuvalar, Hakaslar ve Sarı Keçili Yörükleri sarışındır. Diğer Türk grupları ise kumraldır.
b) Orta Asya’dan  Anadolu’ya Göç
Yörükler, Göktürk (Kutluk) Devletinin asli unsurlarından olarak Altay ve Tanrı dağlarında uzun süre huzur içinde yaşadı. Bu bölgede Kazak, Kırgız ve Moğollarda tamamen göçebe olarak yaşıyor ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Afşar ve Türkmenler ise genellikle yarı göçebe idi; Seyhun, Ceyhun nehirleri arasındaki bozkırda (Maveraünnehir) yaşıyorlardı, l. ve 2. Göktürk (Kutluk) (552-630, 682-745) Uygur, Karahanlı, B.Selçuklu ve Harzemşah hakimiyetinden sonra bölgede Moğol tehlikesi baş gösterdi. Orta Asya çok istikrarsız bir bölge idi. Sürekli devletler kuruluyor ve yıkılıyordu. Türk Hanedan ve boylarının iktidarı ele geçirmeye yönelik kardeş kavgaları bölge halklarını bezdirmişti. Asayiş iyice bozulmuş hiç huzur kalmamıştı. (bkz.39,43)
Yörükler, 940 yıllarında İslam dinine girmişlerdi. Kendilerini Sünni-Müslüman Büyük Selçuklulara yakın hissettiklerinden, onların yeni ve huzurlu yurt teklifine olumlu baktılar. 1071’den sonra İran üzerinden. Anadolu’ya Türk Boylarının göçleri başlamıştı. Bu göçler özellikle Moğolların  Harzemşahlar devletini yıkması üzerine (l23l) büyük boyut kazanarak 1300'lere, daha sonra da azalarak 1517 yılına kadar sürdü. 1187, 1232, 1244  ve 1270 yıllarındaki büyük göç dalgasıyla Orta Asya, Sibirya, İdil-Ural ve Kafkasya’dan 24 veya 48 (günümüzdeki ) Türk boyundan değişik oranlarla aileler gelerek  Anadolu’ya yerleştiler. Selçukluların, Yörükleri iskan ettiği esas bölge Aydın, Balıkesir ve Muğla yöresidir. Yörüklerin bir bölümüde Kayıhan boyuyla (Osmanlılar) birlikte Anadolu’ya gelmiş önce Ahlata (Bitlis) oradan Fırat nehrinin aşağı kısımlarına (Suriye Caber Kalesi Türk mezarı civarı) sonra  Karacadağ (Urfa) daha sonra Ankara (Haymana civarı) ve en son  olarak da Söğüt (Bilecik) çevresine yerleştiler. (bkz: 74,82).
Anadolu Selçuklu devletinin (1071-1308) Moğollar tarafından yıkılmasından sonra Anadolu 1515 yılına kadar sayıları 34 civarında olan beyliklerle yönetildi. Bu beyliklerden biri olan Osmanlılar (1299-1918) 16.yy’a doğru tüm beylikleri hakimiyetleri altına alarak, Anadolu’da birliği sağladılar.İzledikleri politika sonucunda Orta Asya ile irtibat kesildi. Toplu göçler, aile düzeyinde, sınırlı, düzensiz gelenler dışında durdu. Osmanlılar her Türk boyunun kendini diğer boylardan üstün ve daha soylu görmesi, her beyin yönetmeye hakkı olduğuna inanması, kuruluşuna  katıldığı devleti idare etme arzusunun; sürtüşme ve komşu milletlerin kışkırtmasıyla kardeş kavgasına, dolayısıyla Türk devletlerinin kısa ömürlü olmasına (Tarihte 104-150 Türk Devleti kurulmuş ve çoğunu da yine Türkler yıkmıştır.) neden olduğunu gördüler. Fatih Sultan Mehmet kılıç hakkına dayalı olarak yönetime gelme geleneğini değiştirdi. Devlette kalıcılığı sağlayan bürokrasiyi kurdu. Kabileci duyguları olan Türkleri yönetimden uzaklaştırdı. Yönetimin kardeşler arasında bölüşülmesini ve kardeşlerin iktidar kavgasını yasa çıkararak önledi. Subay ve memuriyet görevlerine kişiler; Türklerin  dışındaki  genellikle devşirme sistemiyle, başta Slav olmak üzere Ermeni, Rum gibi diğer etnik gruplardan alındı. 2.Abdülhamit zamanında bile süvariler Çerkez, muhafız alayı Arnavut, Hamîdiye Alayları ise Kürttü. (Ancak Kürt Aşiret Alayları sadece iç isyanların "Doğuve Çukurova" bastırılmasında görev yapmışlardır. 1877-78 Kafkas-93 harbine çok azı katılmış, Osmanlıların yenileceğini anlayınca da Gazi Ahmet Muhtar Paşa Kuvvetlerinden ayrılarak Ruslarla anlaşma yoluna gitmişlerdir. Osmanlı ordusuna vermedikleri buğday ve odunu Ruslara satmışlardır.)
1453’den 1920’ye kadar sadrazamlık makamına getirilenlerden sadece ikisi Türk’tür. Üst kademe bürokrat yetiştiren Enderun’a son zamana kadar Türk öğrenci alınmamıştır. Osmanlıların uzun süren bu yönetiminde birçok paşa ve vezir görevden alınmış, malına el konulmuş hatta boynu vurulmuş ancak uygulanan atamaya dayalı bürokrasi sistemi nedeniyle maktul vezirin hakkını savunan bir grup çıkmamıştır. Diğer yandan devletin kurucu ve asli unsuru olan Türkler pasifize edilme neticesi toplumdaki itibar ve etkinlikleri yanında zamanla ekonomik güçlerini de kaybettiler. Yetkililerde devlet imkanlarını kendi ırkdaşlarına sundu. Türkler ise sudan çıkmış balık misali fakirleştiler, cahil kaldılar öyle ki devlet kayıtlarına  "Etrakı bi İtrak: Düşüncesiz Türk” olarak geçtiler. Türklük duygusu taşımak, çocuklarına Türkçe ad vermek utanılacak bir davranış, hatta suç ve günah (putperest ismi diye), Türk sözü de cahil, kaba anlamına kullanıldı. Şeyh ve hocaların yanlış, kasıtlı yorum ve görüşleri sonucu Türklerin adları hep Arap ismi oldu. Hatta Türkçe’miz dahi Araplaşarak % 30 oranında Arapça kelimelerle doldu.
c)   Yörüklerin Anadolu’daki Yerleşim Yerleri (bkz: 8, 18, 65, 113)
Selçuklular, Orta Asya’dan göçle gelen Türkleri; meşguliyetlerine uygun olan yerlere (Örneğin: Esnaf ve sanatkarları şehirlere, çiftçileri ovaya, bahçe tarımı yapanları dere kenarlarına) ve genelde de boy olarak topluca yerleştiriyordu veya bir bölgeyi fetheden komutana orasını tahsis edip, boyunu da buraya iskan ediyor, İçişlerinde geniş yetki ve serbesti tanıyarak bu  beyi, bölgenin yöneticisi ve uç beyi olarak görevlendiriyordu.
Yörüklerin  Yerleştirildikleri Yöreler:
1- Aydın Beyliği’nin Kurulduğu (1320-1390) Aydın ve Çevresi.
2- Osmanlı Beyliği’nin Kurulduğu Bilecik,  Bursa çevresi.
3- Karasi Beyliği’nin Kurulduğu Balıkesir, Çanakkale çevresi .
4- Saruhanlı Beyliği’nin Kurulduğu Manisa çevresi.
5- Germiyanlı  Beyliği’nin  Kurulduğu Kütahya çevresi.
6- İnançoğulları Beyliği’nin  Kurulduğu Denizli çevresi.
7- Karaman-Karamanlı  Beyliği’nin  Kurulduğu Karaman, Konya, Mersin 
 çevresi.
8- Tekeli-Teke  Beyliği’nin  Kurulduğu Antalya çevresi.
9- Hamit Beyliği’nin  Kurulduğu Isparta, Burdur Çevresi 
10- Menteşe Beyliği’nin Kurulduğu Muğla çevresi.
11- Ramazanoğlu Beyliği’nin Kurulduğu Adana çevresi.
12- Dulkadirli  Beyliği’nin  Kurulduğu KahramanMaraş çevresi.
13- Kozan  Beyliği’nin Kurulduğu Kozan Çevresi
Yörükler bu beyliklere kurucu veya asli unsur olarak katılmıştır. Yörüklerin Anadolu’ya ilk geldiklerinde yoğun olarak yerleştirilip yaşadıkları ilk bölge Aydın, Balıkesir ve Muğla çevresidir. Osmanlılar, 1700-1880 yıllarında dış yenilgilerle devlet düzeninin sarsılması, otorite boşluğu özellikle vergi ve yargıdaki haksızlıklar, eşkiyalığın yaygınlaşması, yöneticilerin rüşvet ve haraç almaları, aşırı vergi ve uzun süreli (4-10 yıl gibi) askere almak amacıyla halka baskı ve zulmünü arttırmasıyla başlayan iç isyanları önlemek ve bastırmak için alınan tedbirler sırasında Yörük Obalarını da parçalayıp onlu-yirmili çadır grupları halinde başka bölgelere dağıttı. Adana, KahramanMaraş, Hatay ve Gaziantep taraflarında Yürüklere "AYDINLI" denilmesinin  nedeni  budur.
 
3. YÖRÜKLERİN YAŞANTISI: (bkz: 15,17,18)
a) Orta Asya, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’sinde Yörükler:
Yörükler; Sayan, Altay, Tanrı ve Aladağlarda tamamen göçebe bir hayat sürmekte idiler. Yazları yaylalarda sürülerini otlatırlar, kışları ise vadi, nehir, göl kenarları veya orman içlerinde kışlarlardı. Otlatmakta oldukları sürülerin çoğunluğu küçük yapılı koyun (Akkaraman) olmakla beraber keçi (karakıl keçi, tiftik keçisi ve melez keçi), deve, eşek ve çok az sayıda inek, meliz(balarısı) ve atları vardı. (At genelde bozkır hayvanı olup dağlara uygun değildi.)Yörük aileleri geniş olup dede, baba, çocuk, torun ve kardeşlerden oluşan obalar halinde ve yün çadırlarda kalırlardı. Anadolu’ya geldiklerinde bura halklarının, Ege ve Akdeniz’de yöreye uyumlu, hastalanmayan karadavar-kılkeçi beslediklerini ve bu keçilerin kıllarından dokunan kıl çadırlarda kaldıklarını gördüler. Yağmuru fazla geçirmeyen, keçeden daha hafif ve kullanışlı, taşıması kolay bu kıl çadırlardan kullanmaya başladılar.
Her yörük obasının fermanla tahsisli, kendi yurdu (yaylak ve kışlağı) vardı. Nisan sonundan Eylül sonuna kadar yaylalarda dolaşır ve genellikle de ayda bir, çevrede davarın yayılacağı otlar kalmadığından başka bir yurduna göçerdi. Yörükler yazın batı ve orta Torosların; Bey, Aladağ, Bolkar, Binboğa dağlarına... Isparta, Burdur, Afyon, Konya, Karaman, Kayseri, Kahramanmaraş illerindeki Söbüceova, Aktaş, Sandıcak, Tozlu, Karagöl, Bolkar Bozoğlan gibi yaylalara çıkarak hayvanlarını otlatmakta, koyun ve keçilerden sağdığı sütlerden peynir üretmekte, kışları ise Fethiye, Kemer, Silifke, Çukurova, Dörtyola inerek kış mevsimini sahilde geçirmekteydiler. Ege ve Akdeniz sahillerine kışları kar yağmadığından hayvanların yayılabileceği otlar bulunabiliyordu.
Yörüklerin başında bir bey bulunur, beylikte babadan oğla geçerdi. Ancak bey başına buyruk hareket edemez; oba meclisini toplar, konuyu görüşür, tartışır bir oylamayla karara varırlardı. Sayıları pek fazla olmayan, okumuş kişilere itibar edilir. Bey dahi onun sözüne değer verir, yaşlılar ve din adamları da çok saygı görürdü. Yörükler, ürettiği; yapağı, süt ürünleri (yağ, tulum peyniri, lor, çökelek, dolaz, yoğurt), kısır ve erkek davarları satar,asli yiyeceği olan un, tuz, kırmızı biber, bulgur, dövme ve kuru yiyecekler (yemişler) alırdı. Selçuklular, Yörükleri Aydın, Balıkesir, Muğla, Antalya yöresine yerleştirmişti. Osmanlılar ise Balkanlarda yeni fethedilen Yunanistan, Bulgaristan  ve Yugoslavya’ya yerleştirdiler. Kıbrıs fethedilînce bazı Yörük obaları Kıbrıs’a iskan edildi. Osmanlıların fetih hareketlerinin durması, devletin gerilemesi ve 1620 yılından sonra genellikle savaşlarda (savunma amaçlı) yenilmeleri nedeniyle devlet bütçesi açık vermeye başladı. Osmanlı hem vergi almak hem de düzenli çalışmayan devşirme (yeniçeri) ve Tımar (Sipahi) asker yetiştirme sistemlerinin karşılayamadığı asker ihtiyacını sağlamak için yörükleri çeşitli defalar zorunlu iskana tabi tuttu. Yörükler bazen direndi, çatışmalar oldu. (Örneğin; Çukurova’da Afşarlar, Ceritler gibi yöredeki Türk boy  ve  Obalarının katıldığı ayaklanma Derviş Paşa  tarafından  bastırılıp küçük gruplar halinde iç Anadolu taraflarına dağıtıldılar.
Osmanlıyı yöneten üst kademe bürokratlar Türk değildi. Yöneticiler kendi milletini kolladı. Yönetimde kurucu unsuruz diye hak iddia eder, görevden alındığında akrabaları başkaldırır korkusuyla Türkler memuriyete  alınmadı. Osmanlının anlayış, hoşgörü ilgi ve hizmeti  hep Türkler dışındaki milletlere oldu. Devlet Kavmi-Necip diye Arapları askere almıyordu. Yezidi, Ermeni (Tebayı  Sadıka), Rum (Tebayi Şahane)  ve Yahudîleri de "Gayri Müslîm" bizim için  savaşmaz diye askere almıyordu. Kürtler içişlerinde serbest bırakılmış, beyler vergi vermiş, halkı da askere  alınmamıştı. Devlet üst yönetimi gayri Türk unsur ve dönmelerden oluşturulmuş, bunlarda dış devletlerin yardım, baskı ve ilgilerinin sağlanmasında ve kendi milletlerinin Osmanlıdan bağımsız olmasında büyük rol oynamışlardır. (bkz:49) Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Arapların (özellikle Bulgar, Hicaz, Şam ve Yunanistan) bağımsızlık hareketleri incelenirse daha iyi anlaşılacaktır. Sözün kısası askere alınan ve niçin savaştığını ve yenildiğini bile bilemeden sürekli cephelerde ölenlerin (Birinci Dünya savaşında 2,5 milyon asker) çoğu Türklerdi. Yörüklerin gelirleri düzensiz ve yetersiz olduğundan şehirliler gibi bedel ödeyip askerlikten de kurtulamıyorlardı. (Yörükler kendilerine çıkarılan beş liralık yol vergisini ödeyemediklerinden günlerce bizzat yol inşaatında çalışmışlardır) O sırada satlıcan hapı bir lira, sıtma hapı 50 kuruşa, bir keçide iki hap fiyatına  satılıyormuş.
Osmanlıların çeşitli dönemlerinde medreseye gidenler ve burayı bitirenler (molla) askerlikten muaf tutuluyordu. Ancak Çift Bozan Akçesi gibi bir vergi nedeniyle herkes atasının yaptığı işe devam etmek zorunda kalıyordu. Başka bir iş yapmak veya şehre gitmek için izin almak, vergi vermek, loncaya girmek, işyeri açmak için Ahi ocakların da çırak, kalfa eğitiminden geçerek usta belgesi almak gerekiyordu. Bu katı ve plancı, kuralcı objektif olmayan (İnsanların takdirine bağlı, kötüye kullanılması kolay, rüşvete açık, rekabete, yarışmaya gelişme ve değişime kapalı, yeniliklere karşı ve tutucu olması nedeniyle Osmanlıların sanayileşip, gelişmesini engellemiş, yıkılma nedenlerinden biri olmuş.) Sistemden Yörük çocuklarının yararlanmaları da belirli bir yerleri olmayıp sürekli gezdiklerinden mümkün değildi. Yürüklerin okur yazar oranı Osmanlı döneminde % 2 oranını geçememiştir. Yörükler okumayıp, devlet hizmetine de giremediklerinden (memuriyete) haklarını savunamamış genellikle mağdur olmuş, zarar görmüşlerdir. Zaptiye ve Adliye genelde Eşrafın,  güçlünün yanında olmuştur. (Adaletsizlik yoktu da niçin Osmanlı Devleti yıkıldı?)
Et ihtiyacının ucuz ve düzenli karşılanması için (Şimdi Yörüklerin yaylak-kışlak sistemi çalışmadığından et fiyatları fakir ve orta sınıfın alım güçlerini çok aştı.) Devlet  yörüklere yaylak ve kışlaklar tahsis etmiş ama Kanuni ve Yavuz Sultan Selim'in çıkardığı  kanunnameler ile  besledikleri hayvan sayısınca bölgenin tımar sahibine yaylak ve kışlak vergisi vermeyi zorunlu tutmuştur. Yavuz Kanunnamesi çok katı olup; kışlakta kayda alınan koyun sayısı ölüm veya satış nedeniyle azalsa dahi yaylak içinde aynı sayıda vergi ödeyecek. Yörük yaylak ve kışlakta birisiyle anlaşarak koyununu satamayacak, satmak istiyorsa şehre götürecek, pazara sokacak resmi görevlinin belirleyeceği fiyattan satabilecek. Bazı padişahlar ise fermanla bu vergiyi azalttı, yörükleri askere almadı. Vergiden askerlikten kaçmak veya iskandan yararlanmak isteyen bazı etnik ve dini gruplarda bu dönemlerde kendilerinin de yörük olduğunu iddia ettiler. (Tıpkı bazı kişi veya grupların kendilerinin Seyyit, Şıh, Dede olduğunu yani Peygamber soyundan geldiğini ileri sürüp; hem toplumda saygın bir yer sağlamak hem de askerlik ve vergiden muaf tutulmak amacını taşıdıkları gibi.)
2. Abdulhamit zamanında Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa Yörükleri zorunlu iskana tabi tuttu. Onlara ücretsiz arazi verdi. (Ancak traktör, biçer yok, ihracat hatta yol bile yok. Ürünü başka bir yere götürüp satamıyorsun, Yüklü arazi ve ürün vergisi nedeniyle çiftçilikte, karın tokluğuna yapılan bir iş olmuştu.) Ev yapmalarını, çiftçiliği teşvik etti. Çadırda oturmayı yasakladı. Bu tedbirler hayvan sayılarının azalmasına, verimin düşmesine ve maliyetin artmasına (hayvanların merada otlatılmayıp yem, saman verilip ahır besiciliği yapılmasıyla) neden oldu. Maliyetlerin artmasına rağmen et fiyatları narh (resmi fiyat) belirlenmesi nedeniyle sabit kaldı. Bu da hayvan besleyenlerin besi sayısını  indirmesine ve gelirlerinin azalmasına ve fakirleşmesine sebep oldu.
b) Yörüklerin Göçebe Hayvancılığı Bırakarak Yerleşik  Hayata Geçme nedenleri:
Yürüklerin yaşamı, içinde bulundukları doğal ortam nedeniyle çok zordu. Medeniyetin (uygarlığın) imkanlarının hiçbirinden yararlanamıyorlardı. Yol, musluk suyu, banyo, sıcak  su, elektrik, araba, ev, tv, radyo, fırın, gazocağı, hastane, doktor gibi... Tüm eşyaları; çadır, kilim, keçe, yorgan, döşek, çuval, tava, tencere, kazan, leğen, kaşık, tabak gibi gereçlerden ibaretti. Doğayla iç içe:, yüzü karartan, dudağı çatlatan, elleri ayakları donduran yayla güneşi, havası, ayazı, yağmuru, karı, dolusu, sisi...., ama yine de mutluydular. Atalarından böyle gördükleri ve kıyaslayacakları özenecekleri başka bir yaşam biçimini de bilmediklerinden.
Yeni kurulan Cumhuriyet idaresiyle birlikte Türkiye’de bazı şeyler değişmeye başladı. Zaten I.Dünya ve istiklal savaşında Yörüklerden cepheye asker göndermeyen ve şehit vermeyen aile kalmamış, dirlik ve düzenleri bozulmuş, taşlar yerinden oynamıştı. Savaştan geriye dönenlerinde dünyaya bakış açıları artık farklıydı. Yenilmişlik, sahipsizlik, yılgınlık duygusu, yokluk, açlık, ödenemeyecek boyuttaki vergiler halkı yönetimden soğutmuştu. Devlet hiç birşey vermiyor, eşkiyaya karşı mücadele ederek asli ve birinci görevi olan halkın can, mal, ırz güvenliğini dahi sağlamıyor, (1800 yılından 1923 yılına kadar eşkiyalık düzeni amansızca sürmüştür.) ama bitmeyen savaşlar için asker, bürokratların saltanatlı yaşamı için gereken para vergi diye (neredeyse malın yarısı) alınıyordu. (İstanbul boğazı ve haliçteki saray ve köşkler Osmanlının yükseliş değil, gerileme ve çöküş döneminde cephedeki askerin yiyecek ve mühimmatından kesilen paralarla yapılmıştır.)
Cumhuriyet Hükümeti aşar (Tarımdan alınan ondabirlik vergi) ve koyun vergisini kaldırdı. Mübadeleyle Yunanistan’a gönderilen Rumlardan boşalan evlere bazı yerlerde o civarda bulunan göçebe yürükler yerleştirildi. Yörükler ilk defa köye, kasabaya iskanın, evde yaşamanın lüksünü yaşadılar. İlköğretim seferberliği başlatıldı, Yörük çocuklarının çoğunluğu okulla tanıştı. Soyadı Kanunu çıktı, çoğunluğu ilk defa nüfusa kaydedildi. Babaları ölen veya evlenen kardeşlere ayrı ayrı soyadı verildi. Devletin yeniden kurulup işletilmesiyle askerliği herkes yapar oldu, askerlikte bilmeyen gençlere okuma yazma öğretildi. Yörüklerde askerlik yaparken otomobili, şehir hayatını, kolaylığı, rahatlığı görüp tanıdılar. Gazete ve kitaplardan kendilerinin hatta Türkiye’nin dışında bile farklı bir dünyanın olduğunu öğrendiler. Yaylanın buz gibi tatlı sulu pınarları, ardıç ve çam ağaçları, kekikleri, renk renk çiçekleri, taze koyun sütü, sündürmesi , yanıksı yoğurdu, tulum peyniri, çemeni, kavurması artık eskisi gibi gözlerine güzel görünmüyor, burunlarına tütmüyordu.  Bir şeyler değişmeye başlamıştı.
Köy Kanunu (1924) ve Soyadı Kanunu (1934) uygulaması göçebe Yörüklerin geleneksel yaşam tarzlarında büyük sarsıntı yaptı. Soyadı Kanunu uygulaması sırasında genel nüfus yazımıyla çoğunluğu hiçbir yere kaydı olmayan bu insanlar (18.yüzyıldan sonra toplum düzeni bozulmuş, başı boşluk artmış, kurallara uyulmaz olmuştu.) bulundukları yere en yakın köy nüfusuna zorunlu olarak kaydedildiler. Yörük o sırada yayladaydı (Örneğin: Burdur, Konya, Niğde ve Kayseri gibi) bulunduğu ilin bir köyüne kaydedildi, ancak kışlağı farklı bir ilin ilçesinde kaldı (Örneğin: Muğla, Antalya, Mersin, Adana gibi) veya kışlaktaydı tersi oldu.Selçuklu, Osmanlı döneminden obasına tahsis edilen yaylak ve kışlak fermanları yeni çıkarılan yasalarla geçerliliğini kaybetti. Yaylalar hangi köye yakınsa, hangi köy sınırı içinde  kaldıysa o köyün malı oldu, onun kullanımına geçti. Yaylalar, meralar devletin hüküm ve tasarrufuna alındı, Yörüklerin yayla Hakkı korunmadı. Aidiyet ve kullanım da köy sınırı esas alındı. Kanunda yayla, mera ve pınarlarla ilgili özel durum, istisnai haklar varsa saklı kalacak buralar müştereken kullanılacak deniyorsa da uygulaması sağlanamadı. Yaylak ve kışlaklar hangi köy sınırı içinde kalmışsa o köy; yörükleri mahkeme veya siyasi baskıyla verdirilen emir, yazı, men ve idare kurulu kararıyla bunlar yoksa zorbalıkla yaylaya sokmadı veya otlatma hakkı için ücret aldı. Otlatma ücreti her yıl artarak zamanla ödenemez boyuta ulaştı. Yörükten yıllık kazancı otlatma ücreti alarak istendi, kendisine de çektiği eziyetler kalıyordu. Yaylak ve kışlağa giderken koyun ve keçilerini, yol üzerinde bulunan köyler, ekili arazimize za­rar veriyor diye geçirtmediler, koyunlarına el kondu, işe jandarma, mahkeme karıştı. Eskiden mera olan yerler, traktörün, pulluğun bulunması ile tarıma açılmış iş araçlarıyla kanallar açılıp, sazlıklar bataklıklar kurutulmuş, sivrisinek gölcükleri tarla olmuştu. Baltalık kanunuyla, arazi açmak için çıkarılan yangınlarla hele orman kesim idaresinin kurulması ve orman mühendislerinin buluşu tıraşlama metoduyla ormanlar yok edildi. Yörüklerin beslediği  karakeçilerin ormanı yok ettiği asılsızdır. Toroslarda keçilerin yok ettiği bir orman alanı yoktur. Toroslarda yüzlerce yıldır ormanda keçide beraber yaşamaktadır. Doğaya insandan başka hiçbir varlık zarar vermez. Yörüklerin, sahillerde çadırlarını kurduğu hayvanlarını kışlattığı yerleri de sebze ve narenciye bahçeleri, pamuk tarlaları, turistik tesis ve yazlık siteler, kooperatif evleri doldurdu.
Yörüklerin genel yazımla nüfusa kayıt yapıldığı köyde oturup hayvancılık yapması düşünülebilir. Bu köy ya yaylak yada kışlaktır. Bu köyde başka hayvancılık yapanlarda vardır. Tarıma elverişli yerler ise ekilip dikilmekte yani hayvan otlatmaya yasak mıntıkalardır. Köylünün esas işi ve geliri çiftçilik (tahıl ziraatı, bahçe, sebze ve inek besiciliği)dir. Koyunları olan varsa da (Yörükler gibi tek işi ve gelir kaynağı olmadığından) sayısı aydır, ahırda veya bahçe kenarında idare olmaktadır. Bu tür 200 hanelik bir köyün toplam koyun keçisi en çok bir yürüğün sürüsü kadardır. (300, 400, 600 adet olurdu.) Köye yerleşen yörük bu sürüsünü köyün merasında en çok 2 ay otlatabilir, çünkü o sürede çevrede ot kalmaz. O köyde 2-3 hatta daha fazla yörük ailesi varsa veya köylü koyun otlatılmasına karşı çıkarsa (sadece bizim sığırlarımız otlayacak diye) ki böyle de olmaktadır. Pratikte tek yaylak ve kışlakta kalınarak açık arazide otlatma şeklinde hayvancılık artık yapılamamaktadır.
Yeni yetişen, köy ve/veya  şehir gören kızlı, erkekli yörük gençleri;  gürültülü, hareketli hayata özenip, göçebe hayvancılığa isteksiz davranmaya başladılar. Kızlar köy, şehir evlerinde oturup ev hanımı olmak istediler. Tüm bu psikolojik ve fiziki şartlar sonucu yazın yaylaya, kışın kışlağa gidilerek yapılan göçebe hayvancılık hukuken ve fiilen yapılamaz hale geldi. Osmanlı dönemini görmüş göçebe hayvancılığı bir yaşam biçimi olarak benimsemiş yaşlıların direnmesiyle sürdürülen göçebelik, onlar ölünce (özellikle  1960’lardan sonra) oğulları, kızları tarafından devam ettirilmedi. Koyunu, keçiyi, deveyi satıp, köye-şehire yerleşmeye, çiftçilik, bahçecilik, esnaf1ık (manifatura, bakkal   gibi) yapmaya başladılar. Bunları gereğince yapamayanlar tekrar az sayıda  koyun, inek alıp bu sefer ahır besiciliğine yöneldiler. Bu tür hayvancılık ahır inşaası ve 12 ay hazır yem yedirilmesini gerektirdiğinden et maliyetini çok arttırdı, ayrıca barındırma problemi nedeniyle hayvan sayısı azaldı.
Yörükler bu yeni ve farklı hayata uyum sağlamaya çalıştılar. Çocuklarını okullara gönderdiler, okutamayanlar sanayiye  çırak olarak verdiler. Hastalık, doktor, ilaç, iğne bilmezken yerleşik hayatta bunlarla tanıştılar. Yaylalarda bilinmeyen, önem taşımayan, hiç ihtiyaç duyulmayan para; şehir hayatında insanca yaşayabilmenin, toplumda saygı görebilmenin tek değer ve  ölçü aracı olarak karşılarına çıktı. Az olan sözcük dağarcıkları; yalan, kazıklanma, kandırılma, ahlaksızlık, dedikodu, içki-kumar ve benzeri kelimelerle sonuna kadar doldu. Büyük bir kültür şoku ve  bunalımı yaşadılar. Yaylalara geri de dönemediler. Medeniyet bataklığına bir kere ayakları saplanmıştı, çırpındıkça daha da çok gömüldüler. Ellerinden tutup kurtaracak, yol gösterecek kimsede bulamadılar. Yörükler dağlarda gezerken, milletin dedesi, babası okumuş, müsteşar, paşa, elçi, genel müdür olmuş. Dünyadaki değişimi ve gelişmenin yönünü görmüş, büyük şehirlerden, sahillerden arazi almış. Düne kadar yörüğün çadır kurup, hayvan otlattığı yerler bugün  birilerinin özel mülkü olmuş. Yörük hayatın gerçek yüzünü görmüştü. Ama bu hayat yaylaya benzemiyordu. Dağlar bugün tipisiyle üşütürse, yarın güneşiyle ısıtır, gönlünü alırdı.
Şehir ise hep soğuk yüzlü ve acımasızdı; hata, iyi niyet, saflık, yol bilmezlik kabul etmiyordu. Her şeyin yolunun okumaktan, bilmekten geçtiğini, bunun da  parayla olduğunu, sorunların  parayla çözülebildiğini, para kazanmanın da “hele  çok olanı için” çalışmanın yeterli olmadığını gördü. Sistemin bir parçası haline geldi ama karşılığında özünü ve kültürünü bıraktı. Göremedi Orta Toros  veya Amanosların kuytu bir bucağında veya Termalin Ormanlarında son göçebe Yörükler olarak; yaşamın tüm idari ve ekonomik zorluklarına rağmen onurla ayakta kalmanın mücadelesini vermektedir. (bkz:25, 77, 121)
C )  Yörük Obaları ile Yörük Nüfusu:
Yörükler 63’ü büyük olmak üzere 2000 civarında obaya  bölünmüştür. Mevlana Celalettin Rumi’nin 21. ve Osmanlıların 38. kuşaktan  torunları bugün  aramızda yaşamakta ve 600 yıllık soy kütüklerini bilmektedirler. Günümüzde ise Yörüklerin çoğunluğu dedesinin-nenesinin adını bile bilmemektedir. Nedeni genelde okur yazar olmamaları, maddi durumlarının zayıflığı nedeniyle miras bırakamamaları, ev gibi sabit bir yerde oturmayıp göçebe oluşlarından kültür birikimlerini sonraki kuşaklara ancak sözlü aktarabilmeleridir. Bu da büyük bölümünün unutulmasına veya korunamamasına yol açmıştır. Farklı yerlere iskanlar ve maddi yetersizlik nedeniyle uzun yıllar aileler arası iletişim kurulmaması sonucu akrabalık bağları zayıflamış, kardeş çocukları bile birbirlerini göremediklerinden yabancılaşmışlardır.
Yörük obalarından örnekler: Eskiyörük, Horzum, Keşefli, Menemenci, Sarıkeçili, Tekeli (Ayrıca Türkmen ve Kazaklarında Teke ve Tekeli oymakları var.) gibi. Yörüklerin Türkiye’de bölgesel dağılımı ve 2000 genel nüfus sayımına göre bu bölgelerde yaşayan tahmini yörük sayısı; 9 milyondur. Ayrıca 12 milyon civarında Türkmen bulunmaktadır. Diğer Türki hakların sayısı ise 15 milyon olup, yaklaşık Türkiye nüfusunun yarısı Türk soyludur.
 
Yörüklerin Bölgelere Göre Dağılımı:
1-     Ege Bölgesi                                 : 2.200.000
2-     Akdeniz Bölgesi              : 3. 000.000
3-     Marmara Bölgesi             : 1.500.000     
4-     İç Anadolu Bölgesi                      : 2.250.000
5-     Güneydoğu Anadolu Bölgesi       : 40.000
6-     Doğu Anadolu Bölgesi                : 7.000
7-     Karadeniz Bölgesi                       : 3.000            
Toplam: 9.000.000 kişi 
 
Ayrıca Balkanlar, Kıbrıs, Suriye (l.Dünya Savaşı çıktığında "Şam ve Halep düşman işgaline uğramazmış, velilerce korunuyormuş” söylentisine inanan bazı Yörükler ve obaları Suriye’ye göçmüşlerdir.) İran ve Orta Asya’da yaklaşık 5 milyon civarında Yörük-Karluk-Onok-Türkeş-Halaç olduğu sanılmaktadır. Balkanlar ve Anadolu’ya Yörük göçünden sonra Asya’da çok az Yörük kaldı. Bunlar sayıca çok az olduklarından ya Kırgız, Kazak, Özbek, Türkmen ve Uygurlar gibi Türk boylarıyla karışmış ya da bu bölgede azınlık olarak bulunan Altay (60 bin), Dolgan (3 bin), Tuva (207 bin), Şor (17 bin), Hakas (82 bin) Türk boylarından birisiyle aynı koldan olabilir. Bu husus bu Türk boylarının yüz simaları ile şu an  konuştukları lehçe, şive, ağız, ses tonları bazı özel kullandıkları kelimelere; (dıkız, yuka, keşik, dolaz, yoğanta, hayta, soyka, zövelmek, çomac, ihicik, meh, cice, karaböcü, canavar, kuytu, bük, koyak, köşşek, keven, cula, yağır, enik, tat, oğlak, cebiç, seyis, davar, erkeç, öveç, şişek, toklu, koç) ve yaşantılarına bakılarak kolayca anlaşılabilir.
d)  Yörüklerin İnanç ve Adetleri: (bkz. 61, 98, 116)  
Yörükler Müslüman olup, İslam dininin Sünni kolundandır. Tamamı; kendileri gibi Türk olan İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin ameli (ibadet, iş) ve İmam-ı Maturidi’nin itikadı (inanç) mezhebini benimsemişlerdir. Her obanın kendi içlerinden okuyan veya ücretli bir hocası olmuş; obaya cuma, hatta vakit namazları kıldırmış, tüm kız ve erkek çocuklara (6) yaşından itibaren imanın, İslam’ın şartını, 32 farzı, gusül yapmayı, namaz kılmayı, orucun, zekatın gerek ve önemini, büyük günahları, namaz dualarını öğretmişlerdir. Biraz daha akıllı ve istekli olanlar Kuran okumasını da öğrenmişlerdir. Kızlar 8-12, erkekler 12-20 yaşından  sonra namaz kılmaya, oruç tutmaya başlarlar. Evli kadınlardan namaz  kılıp, oruç tutmayan yok gibidir. Kurbanı da erkek maddi durumu iyi olmasa bile kadının nikahına düşer diye  genelde eşi adına keser. Erkeklerden de evlendikten sonra oruç tutup namaz kılmayan çok azdır. Namaz kılıp, oruç tutmayanlar dışlanır. Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk döneminde deve veya gemiyle hacca gitmişler. Şimdi de çoğunluğu 50-60 yaşlarında iken karı-koca Mekke ve Medine’ye gidip hacı  olurlar. İçki içen,kumar oynayan çok azdır.
Yörükler az yemek yiyip, bol yürüdüklerinden şişman ve göbekli değillerdir. Genellikle kumraldırlar. Esmer ve sarışınları da (Sarıkeçililer gibi) vardır. İşlerin çoğunu  genelde kadınlar yapar. Çobanlık ise erkeklerin görevidir. Yörük kadınları koyunu, keçiyi kesip, yüzebilir. Silah kullanabilir, eşeğe, deveye binebilirler. Yörüklerde evlenme 18 yaşları civarında yapılır. Genelde yabancıdan kız alıp-vermezler. Yakın akraba evliliği dinen mekruh ve tıbben sakıncalı  olmasına ve uygulamada az da olsa özürlü doğumlular (genetik hastalıkların etkisinin artması nedeniyle) görülmesine rağmen yapılmaktadır. Yörüklerin en büyük hobileri kara avcılığıdır (tavşan, keklik, turaç, urkekliği, geyik, dağ keçisi, dağ koyunu avı gibi).  Balık avı genelde bilinmez ve yapılmaz. Erkeklerin  çoğunluğu ava ve silaha meraklıdır. Kadınlarında altın takı (boğaz altını) merakı vardır. Kadınlar başörtüsü örter,  entari/ şalvar giyerler. Erkekler ise şalvar, pantolon, yelek, gömlek, şapka ve takke giyerler. Müzik aleti çalma (kaval, sipsi, def, kabak kemane, cura), halk oyunu oynama geleneği fazla yoktur. Müzik uğraşı yaygın  değildir (geçim için yapılmaz). Ayrancı (Karaman) ve EreğJi’deki (Konya) 12 yörük köyün de, profesyonel anlamda müzikle uğraşan sadece 3 kişidir. Müziğe ve halk oyunlarına ilgi duyan, önem veren Yörük obaları; Tekeli, Sarıkeçeli, Karatekeli gibi... Müzisyen Yörükler: Çalgıcı Bahri, Çalgıcı Abdurrahman, Ali Hoca...
 
YÖRÜK İSMİ VE YÖRÜKLERİN KÖKENİ
Nasıl insanlar kendi kendilerine ad ve lakap veremezlerse, Milletleri oluşturan boylarda isimlerini genelde kendileri verip belirleyemez,
Boyları oluşturan oymak ve oba adlarının oluşması:
a) Boyun bulunduğu veya yeni geldiği yöredeki esas etkili grubun onların farklılığını belirtmek , tanımlamak için bir ad vermesi.
Örnek:
l-    Balkanlarda Peçeneklere; Slavlar "Boşnak " (Slavca mühürdar anlamında) demiştir.
2-    Balkanlarda Kumanlara; Slavlar "Pomak" (Slavca yardımcı anlamında) demiştir.
              3-     Balkanlarda Uzlara; Slavlar "Gagauz" demiştir.
              4-  Orta Asya’da Müslüman Oğuzlardan bazı topluluklara, Arap veya Farslar; Terakime, Etrak, Türkman –Türkmen demişlerdir, Örneğin; Çavdır, Salur, Yemut, Ersarı, Göklen, Teke, Sarık gibi Oğuz Boyları.
              5-    Batı Sibirya’da Kıpçak Türklerinin bir boyuna Ruslar "Tatar", İngilizler ise “Tartar” adını vermişlerdir.
              6-  Milattan önceki yıllarda Türklere; Farslar “Saka”, Yunanlılar İskit (Skyth), Araplar ise Etrak ve Makedonlar da Balkanlara inen bir koluna belki Trak, demişlerdir. İ.Ö.8 - 2. yy. Kuzey İtalya’da yaşayan gelen bir halka Etrüsk denilmiş;
              7-  Diğer Türk boyları, simdi Kazak Türk boyunu oluşturan gruba "Başına buyruk., sert, karısından korkmayan anlamında" Kazak adını vermiş, bu ad zamanla bir boy adına dönüşmüştür.
b) Boyun devlet kuran kişinin adını alması .
Örnek:
l- Altınordu Devletinin yıkılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Karluk beyi Özbek Hanın (1313-İ34O) Kurduğu Özbek Hanlığı adı, zamanla boy ve halk adına dönüşmüştür. Günümüzde de bu devletin adı Özbekistan Cumhuriyeti’dir.
2- Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Bey’in kurduğu Selçuklu Devleti (1037-1157) .
3- Oğuzların Kayı boyundan Osman Bey’in kurduğu Osmanlı Devleti (1299-1918) .
4- 1260-1517 yılları arasında Anadoluda kurulan ve bir süre egemenliklerini sürdüren kırk civarındaki Türk Beylik isimleri; ya kurucusunun ya da oba ve oymağının adını taşımaktadır. Tekelioğulları, Aydınoğulları, Karamanoğulları, Dulkadiroğlu, Hamidoğulları, Menteşeoğulları Beylikleri veya Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri gibi .
YÖRÜK (YÜRÜK) ADI ALINMASI:
Yörük adı; Yörüklerin kendi kendilerine verdiği veya isteyerek aldığı bir isim,sıfat değildir. Öyle olsaydı Yörükler her yerde isimlerini söylerlerdi. Oysa çoğunluğu Yörük olduklarını ya gizliyor, ya da inkar ediyorlar özellikle Mersin, Antalya, Fethiye ve Burdur  yöresi yörükleri .
Orta Asya’da Yörük adı taşıyan boy, topluluk veya yer adı varsa da bilinmiyor, duyulmamış. Osmanlı döneminde bazı Türkmen Oymaklarının Anadolu" dan İran’a veya Orta Asya' ya geri gittikleri biliniyor. Bunlarla beraber bazı Yörük obaları da gitmiş olabilirler. Ancak bilindiği kadarıyla İran ve Orta Asya’da yörük adını kullanan yok. Yörük adı ilk olarak Selçuklu Döneminde ve Anadoluda kullanılmıştır. Selçuklu İskanı sırasında göçebe Türk topluluklarının tümüne birden değil, sadece üçüne Yörük denilmiştir. Örneğin Türkmenler 1071’de göçebe idi. 1934 lere kadar kısmen göçebe olarak yaşantılarını sürdürmelerine ve ayrı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen Türkmenistan, İran,Horasan , Kafkasya, Kerkük, Halep, Konya, Afyon, Adana hatta Manisa'da yine Türkmen olarak anılmaya devam etmektedirler. Yörük ismi Anadolu dışında Kıbrıs ve Balkanlar’da da bilinmekte ve kullanılmaktadır. Nedeni de Osmanlı döneminde bazı Yörük obalarının bu bölgeler fethedilince oralara yerleştirilmesidir. Batıya yerleştirilen Türkmen oymağı sayısı çok azdır. Türkmenler genelde set şeklinde orta., doğu ve güneydoğu Anadaluya yerleştirilmişlerdir. Anadoluda Yörük tanımlaması adı altında toplanan boylar; Karluk, Türkeş ve Onok’lardır. Ayrıca Halac’da vardır.
 
YÖRÜK (YÜRÜK) DEYİMİ VE ÖZELLİKLERİ:
l- Halk Arasında Yörük Kelimesinin Kullanımı:
a)Köylerimizde Yörük asıllı olmayan şakacı biri, Yörüğe takılmak için;
''-Yörük! '' diye bağırır, Yörük de genelde buna kızarak;

 

b)Yörük çocuklarını kızdırmak için, o mahallenin Yörük asıllı olmayan çocuklarının tekerlemeleri; "Yörük Yörük yürüdü,  kıllı deriyi sürüdü,"
c) Bir deyim "Yürük at yemini kendi arttırır. ''
d) Müzikte bir usul adı; "aksak Yürük semai"
e) Bir mısra; "Yörükte yaylasında yaylayamadım, ah şu deli gönlümü eyleyemedim."
f) "Ne iş yapıyorsun ?"  "Yörükcülük."
g) Bir şarkıdan alıntı; "Yörük yaylasız olmaz"
h) Bir yazıdan alıntı; "Yayla Türkleri Yörükler"
ı) "Eskiden Yörüktük ama devir değişti, büyük sıkıntı oldu, biz de yürüklüğü bıraktık şimdi seracılık yapıyoruz. Bu köyde Yürüklük yapan iki aile kaldı"
i) "Yörük~yürüye gelen"
j ) "Yörük = Nisan-Eylül aylarında dağlarda çadırda yaylayan, Ekim-Mart ayların da ise Güzle ve sahilde çadırda kışlayan, meşgale olarak koyun, keçi, deve ve eşek besleyen göçebe halk."
k) "Osmanlı vergi memurlarının,, yaylak ve kışlaklara geldiğini haber alınca, çok ağır olan hayvan-otlak vergisini ödememek için o bölgeden kaçan, yürüyüp giden anlamında Yürük denilmiştir,
l) Özellikle Antalya,Burdur, Silifke ve Fethiye'de Yörük asıllı olmayanlar, Yörük kelimesini; "görgüsüz, kaba, basit., cahil, yoksul anlamında ve aşağılamak, dışlamak maksadıyla kullanmaktadırlar.
2-Günümüz Araştırıcılarına Göre Yörük Deyimi , Yorumu;
  Yörük kelimesi "iyi ve çabuk yürüyen, eskiden olageldiği üzere kendilerine tahsisli yerlerde koyun keçi besleyerek, yaşamını sürdüren, çadırda oturan, bir yere sürekli yerleşmeyen göçebe veya konar göçer " halk" anlamında kullanılmıştır. Yine "Evi ve ihtisası olmayan konar-göçer  göçebe taifesidir." şeklinde tanımlanmıştır. Bu deyim hem Anadolu, hem de Balkanlardaki bazı göçebe Türk topluluklarını tanımlama ve sınıflandırmada kullanılmıştır. Bir araştırmacı Kızılırmak nehrinin doğusuna yerleştirilen göçebe Türk topluluklarına Türkmen, batısına yerleştirilenlere ise Yörük dendiğini ileri sürmektedir. Ancak Çukurova., Konya, Bursa, Afyon, Balıkesir, Aydın, Antalya yörelerindeki Türkmenler ve buralardaki diğer göçebe Türk boyları bu görüşü tartışılır hale getirmektedir. Konya Ereğli ilçesinde, hatta Hacımemiş köyünde Yörük, Avşar ve Türkmen aileler vardır ve üç grup da aynı işleri yapmaktadır. Samsun’daki Yörüklerin varlığını açıklamak zordur. Yazarlar, Yörük kelime, deyim ve kapsamı üzerinde anlaşabilmiş değillerdir. Kimi göçebe hayvancılığı, kimi evi olmayıp çadır hayatı yaşamayı, kimisi bir Türkmen oymağını, kimi de ayrı bir Türk boyunu ifade ediyor demiştir. Arşiv belgeleri de karışık ve çelişkili olduğundan (örneğin konar- göçer bir Tatar topluluğunun bağlı olduğu taife; bir ilimizde Türkmen., bir diğerinde de Yörük olarak gösterilmiş, gerçekte ise Tatarlar apayrı bir Türk boyudur, Türkmen veya Yörüklük ile ilgisi yoktur) bir sonuca varamamışlardır. Araştırıcıların yanılmalarının esas nedeni çoğunluğunun göçebe mensubu olmamalarıdır (en azından çocukluğunu aileleriyle birlikte yaylak ve kışlaklarda geçirmemeleridir.). Yörük, Avşar veya Türkmen olarak göçebe yaşam tecrübesi olsa Yörük, Türkmen, Avşar ayrılığını, farkını bilir. Hele hele Yörükle Tahtacıyı, Türkmenle Kürdü hiç karıştırmaz. İnsanlarla ilgili konularda genelleme yapmak, genelde kişileri yanlış sonuca götürür. Doğuda yaşayanlar Kürt, kuzeydekiler ise Lazdır diyemezsek, Akdeniz’de yaşayanlarda Alevi, Türkmen veya Tahtacı diyemeyiz. Antalya'nın bir ilçesi bile tamamen aynı soy veya boydan değildir. Beş-altı grubun (Girit Göçmeni,Yörük, Türkmen, Tahtacı, Kürt) birlikte yaşadığı köyler vardır.
3- İ.Ö 800 – 500 yıllarında Kafkasya,Balkanlar ve Anadoluya göçeden ve yerli halklarca İİRK,İYÜRK olarak adlarılan geçebe Türklerin zaman içinde Yörük olarak tanımlandığı, Balkan Türkü Araştırmacısı İsmail Mızı Ulu tarafından ileri sürülmektir.(M.Gofkazan,TDAVY.İST,1993
4- Amerikada yaşayan 520 civarındaki Kızılderili Kabilesinden (Washington Eyaletine yerleşmiş)birinin adı;Yuruk,Yurok’tur(Dene Kızıl.E.G. Stewart. TDAVY.ist.2000.sayfa:XXIII)
 
Yörüklerle İlgili Deyimler:
Yerleşik halkın Yörüklere bakışı ve onlarla ilgili değerlendirmelerinden bazı örnekler yazımıza alınmıştır. Bunlar yakıştırma, uydurma da olabilir, gerçeği de yansıtabilir. Bu sözlerden alınıp aslını inkara gerek yok. Beğenmediğin tanımlamadaki davranışı yapmazsın, kusursuz bir insan olursun. Yörüklerde bir insan olduğundan hataları, yanlış tarafları vardır. Ancak, bu iyi yönlerini gölgelemez. Tanrı her millete, diğerlerine göre bir şeyi daha iyi yapabilme yeteneği vermiş. Bizim, niçin Almanlar gibi otomobil, Japonlar gibi elektronik, Çinliler gibi porselen, İtalyanlar gibi ayakkabı, Yahudiler gibi ticaret, İngilizler gibi viski, Fransızlar gibi şarap yapamıyoruz diye üzülmemiz ahmaklık olur Onlara göre bizimde daha iyi yaptığımız bir şeyler mutlaka vardır. Onları araştırıp yapalım ve o konuda söz sahibi olalım. Futbolu beceremiyoruz ne Avrupa ne de dünya şampiyonu hiç olamadık. Durumu kabullenip o para ve zamanı başka alanlarda kullanalım. Örneğin; Güreş, Voleybol, Halıcılık, Şiir yazma (dünyanın hiçbir milletinde bizim kadar çok sayıda amatör ve başarılı şair herhalde yoktur), Öğrenci ve köylü bayanların el örgü ve nakışları, Türk mutfağı Aşçılık gibi.
-         “Yürük at yemini kendi artırır”
-         “Yürük değirmen gibi dönüyor"
-         “Yörüğün göçü gide gide düzelir"
-         “Ben Yörükmüyüm ! Susuz, yolsuz yerde ev yapıp oturacak”
-         “Yörük ya ayağa, ya dağa dayanır.”
-         “Bu iş yörüğün yol tarifine benziyor.”
-         “Yörük,gün biterse çadır kurup oturur, ömrü bitince öldüğü yerde gömülür.”
-         “Yörük mezarı gibi..”
-         “Yörük bir korktuğuna, bir de umduğuna dil döker.”
-         “Yörükler; kıskanç,geçimsiz, ürkek, tembel ve görgüsüz olur.”
-         “Bir kere düşünce yola, özlediğimiz yaylaya; yokuşta, bayırda olsa yürürüz. Çünkü biz yörüğüz.”
-         “Osmanlı ordusunun sivil gücü yörüklerdi.”
-         “Yörüklük, harnup (keçiboynuzu) yemeye benzer.”
-         “Yörükler beynamaz olur.”
-         “Yörükten ne dinsiz olur, ne softa.”
-         “Dağdan inme değil mi ne olacak?”
-         “Yediği süt-yoğurt, oturduğu bel-sırt, konuştuğu vırt-zırt”
-         “Eşeği süren, yellenmesine katlanır.”
-         “Görgüsüz; yeri eşek kığısından, göğü yıldızdan tanır.”
-         “Davar, gündüz ot beğenmez.”
-         “Ağılda oğlak doğunca, yar dibinde de otu biter.”
-         “Deveye diken, insana eziyet eden yararmış.”
-         “Dağ çalısız, yol delisiz, orman ıssız olmaz.”
-         “Gavurun ekmeğini yiyen, kılıcını da sallar.”
-         “Kekiği ve kekliği çok olan yerde eğleşin, sazı ve kazı bol olan yerde oturmayın.”
-         “Yörük özgürlüğünedüşkündür, başına buyruk yaşamayı sever.”
-         “O Grup bizden daha Yürük" -   
-         "Yürük Yürük yürüdü, kıllı deriyi sürüdü"
-         “Meyvenin kötüsü erik, insanın kötüsü Yörük"
-         “Yörük bu merdivenden iner, sözünden döner"
-         “Ardıcın közü, Yörüğün sözü olmaz"
-         “Yazın ayransız, kışın yorgansız olmaz"
-         “Ağaçtan maşa, Yörükten paşa olmaz"
-         “Allah'ın Yörüğü ne bilir bayramı, lak lak içer ayranı"
-         “Yörüğe paşa olsan ne yaparsın demişler; "pekmezi içer, soğanın cücüğünü yer, ardıç gölgesinde yatardım" demiş."
-         “Yörük, fırından sıcak somun ekmeğini alıp, çıkınından (azığından) yufkayı çıkarıp açmış, katık niyetine içine koymuş, dürüm (çomaç) yapıp yemiş"
-         “Erikten bahçe, Yörükten komşu olmaz”
-         “Yörükle yılanı bir çuvala koymuşlar, yarım saat sonra yılan bağırmış; "yetişin..!Yörük beni ısırdı."
-         “Yörükler, Osmanlı Devleti yöneticileri için: "Şalvarı şallak Osmanlı, karısı kaypak Osmanlı, ekmede yok, biçmede yok, Yemeğe ortak Osmanlı"
-         “Yörükler, şehirlilerle, köylülere, yerleşiklere: tembel, gezmeyen  anlamında oturak, yatık" diyorlardı.
-         Bir Yörük Manisi-Deyişi:
-         Develer Sunadır , Koyun Berber,
Keçi Çerçidir, At Server”
-         “Yörüğün canı kıymetli olur”
-         “Yörüğün en doğrusu bile orak gibidir”
-         “Bu iş, deli avradın peynir tulumuna dönmüş”
-         “Yaylacılık ve davarcılık özgürlüktür”
-         “Yapağı çalanın boş kaçanı”
-         “Yüklü deve dinlenmez”
-         “Çadır Yörüğün evidir”
-         “Tarlana ayrığı , bahçene eriği , ailene yörüğü sokma”
-         “Peyniri dert, avradı eri korur”
 
YÖRÜK - YÜRÜK KELİMELERİ
A- Türk Dili Kurumu Türkçe Sözlüğünde Yörük Kelimesi
-         Yürük: (Sıfatı) Çok çabuk yürüyen, hızlı giden, çok yürüyen, çabuk yürüyen, iyi yol alan
-         Yürük: (İsim) Osmanlı İmparatorluğunda otuzar kişilik ocaklar olarak Balkanlara yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker, göçebe
-         Yürüklük,-ğü: (isim) yürük olma durumu
       Yürük at yemini, kendi artırır.
   Yürük hayatı.
   Yürük semai: Türk müziği; usûllerinden biri
              -     Yürük, -ğü: (Özel isim) Yörük
            -     Yüğrük, -ğü: (sıfat) İyi yürüyen, iyi koşan, çalışkan, çevik, güçlü.
            -     Yörük: Yürük
            -     Yörük,- ğü;  (Özel isim) Hayvancılıkla geçinen göçebe Türkmen boyu.
B- Ana Britanica Ansiklopedisinde Yörük Kelime ve Maddesi : Yörükler olarak ta bilinir, Anadolu ve Balkanlar-Trakya'da hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerdir,
Türkistan'dan Anadolu'ya göç eden Türk topluluklarının göçebe yaşamı sürdüren ve yalnızca koyun, keçi yetiştirenleri, büyük olasılıkla 15. yüzyılda Yörük olarak anılmaya başladı. Anadolu beylikleri bunlardan küçük askeri birlikler oluşturdular. Osmanlılar döneminde Anadolu’daki Yörüklerin önemli bir bölümü Balkanlara göç ettirildi. Fatih Kanunnamesinde Yörüklere, Reaya'ya göre bazı vergi bağışıklıkları tanınmıştı. Bu ayrıcalıklar Yörüklerin Reaya olmasını önlemiş, bazı yasaklar ve sınırlamalar da Reayanın Yörükler arasına karışmasını engellemiştir. Fatih Kanunnamesinde Yörüklerin Ağnam Resmi (Vergisi) yükümlüsü oldukları, bedensel ve askeri yükümlülükleri bulunduğu belirtilmiştir. Yörükler, Divanı Hümayundan beratlı (izinli-olurlu) Bey veya Kethüdalar tarafından yönetilirdi. Bulundukları yerlerin Kadılarının verdiği cezaları da Sancakbeyleri veya Subaşılar uygulardı.
Yörüklerin geçtikleri yerlerde ne kadar konaklayabilecekleri (en çok üç gün), hangi yolları kullanabilecekleri, yaylak, güzle ve kışlak alanları belirlenmişti (Bundan amaç birbirinin yerine gidip olay, kavga çıkarılmamasıdır). Anadolu’daki Celali Ayaklanmaları, bu ayaklanmayı izleyen iç çalkantılar ve ekonomik bunalımlar; Anadolu’daki Yörüklerin düzeninin bozulmasına yol açtı. Buna karşın eski yaşam biçimini belirli ölçüde korudular. Günümüzde Yörüklerin çoğu Toroslarda, bazısı da Batı Anadolu'da yaşamaktadır. Bunlar hayvancılığın yanı sıra; halıcılık, kilimcilik, demircilik vb. el sanatları ve tarımla uğraşırlar. Çoğu Alevidir. (Yazar böyle yazdığı için bu yorum cümlesi buraya alınmıştır. Ancak, bu görüş doğru değildir. Alevi inancında bir Yörük obası yoktur. Abdal ve Tahtacılarda Türk’tür ancak Yörük Obası değillerdir. Alevi toplulukları da Yörükleri, Alevi cemaatları içinde görmez ve saymaz...)
Birinci Beyazıd (Yıldırım) ve İkinci Mehmet (Fatih) dönemlerinde Balkanlara iskan edilen Trakya Yörükleri; İstanbul'un batısından, Bulgaristan ve Sırbistan'a, Tuna kıyılarından Bender ve Akkermana (Belgrad ve Ukrayna'ya) kadar geniş bir bölgede askeri bir düzen içinde yaşıyorlardı, Fatih kanunnamesi, bunların ayrı bir sınıf olarak ta örgütlerini gösteren en eski belgedir. (Yörükler orduyla beraber sefere çıkıp onların ağırlıklarını, deve ve eşeklerle taşırdı, orduya ok, çorap, keçe vs. yapardı). Balkan Yörükleri, bağlı oldukları yerlere göre adlandırılırdı. Bunlar otuzar kişilik ocaklar oluşturur, Her ocaktaki beş kişi Eşkinci (fiilen sefere giden), kalan 25 kişi yamak (yardımcı) sayılırdı. Sefer çıkınca yamak kalanlar, eşkincilere her sefer sırasında 50'şer kuruş Baç verir (bu nedenle yamaklara "Ellici" de denilirdi), buna karşılık Avarız türü vergileri ödemezlerdi. Her bölgede bir Yörük Beyi (Miri Yörükan) vardı. Bunlar zeamet sahibiydi. Sefer çıkınca eşkincilerini alıp Balkan Beyler Beyinin bayrağı altında toplanırlardı. Yörük Beylerinin dirlik dereceleri farklıydı. Balkan Yörükleri, Balkan eyaleti içinde ayrı bir Sancak oluştururlardı. Balkan Yörükleri düzeni, 17.yüzyılın sonlarına doğru bozulmaya başladı. Bunları Evladı Fatihan yaparak disiplin altına alma girişimleri de uzun vadede olumlu bir sonuç vermedi.(bkz.77)
1845 tarihli bir fermanla Yörüklerin askeri düzeni sona erdirildi. (Yörüklerin askeri elbise giymeleri, ata binmeleri ve silah taşımaları yasaklandı) Günümüzde Yugoslavya'nın Ograz'den Dağlarının güney yamaçlarında-eteklerinde hayvancılıkla uğraşan Balkan Yörükleri; Geleneklerini, dillerini ve ekonomik yapılarını korumaktadırlar. Yine 1989 yılında, göçmen olarak Bulgaristan'dan gelen Yörük asıllı 80 yaşındaki bir kadının giyimi, konuşması, Örf-adeti yanında getirdiği kefenliği, Türkiye'deki Honamlı kadınlarıyla aynıydı, hiç değişmemişti.
Osmanlı Devleti, Oğuz göçebelerinin sık sık devlete başkaldırısı ve fırsatını bulunca da bağımsız beylik kurma geleneğini iyi bildiğinden, Selçukluların düştüğü hatadan ders alıp önlem geliştirdi. Göçebeleri, devlet yönetimi ve yerleşik halkı rahatsız etmeyecek şekilde küçük gruplara bölerek birbirinden uzak bölgelere iskan etti. Göçebe beylerini ordudan uzak tuttu, onlara askeriyede yönetici yapmadı. Sancak beyi, Vali, Bakan gibi üst dereceli yönetim kademelerinede getirmedi Gelirinin çoğunu vergi yoluyla aldı. Okul açmayarak onları cahil bıraktı. Sık sık politika değiştirerek ve tek taraflı dayatmacı kararlarla, onları yoksul ve görgüsüz insanlar durumuna düşürdü.
Yörük Kelimesinin Eski Türkçe'de Yazılış ve Okunuşu: Arapça'da harfleri; üstün, esire ve ötüre işaretleri okutur. Harfleri bu işaretler; e, i, u (veya ü) şeklinde seslendirir. Arapça'da aslında (ö) şeklinde okunuş biçimi yoktur
Buradan konumuza geçersek Yörük kelimesinin Arapça harflerle yazılışı YÜRÜK şeklindedir. Arap dil bilgisi kurallarına göre Yürük, Yürek veya Yuruk şeklinde okunması gerekir. Ancak Türkçe telaffuzla genelde Yörük şeklinde okunmuştur. Yörük ve Yürük kelimelerinin Arap harfleriyle yazım şekli aynıdır.
-       Yörük: Geçimini hayvancılık yaparak sağlayan göçebe Türk.
-       Türkmen: Oğuz Türklerinin bir kolu, bu koldan olan kimse.
-       Yörük: Yörük adı, yürümek mastarından türetilmiş, yürüyen, çadır halkı, devamlı yer değiştiren göçebe manasındadır. (İngilizcede; nomad)
-       Osmanlı Vesikalarında Yörük: Toprağı olmayan, belli bir yerde durmayan, konar, göçer, yaylak ve kışlak hayatı sürdüren halk anlamında kullanılmıştır. Osmanlı Kanunnameleri, yerleşik hayata geçmeyi; Yörüklükten, Türkmenlikten çıkmak, göçebelikten feragat etmek olarak kabul etmiştir
-       Tahtacı: Anadolu'da yaşayan bir Türk Alevi grubuna verilen addır.
-       Yörüklük-Aydınlı Kimliği; Yakın zamana kadar göçebe hayvancılık şeklindeki yaşam biçiminin sürdürülmesine dayanıyordu. Ölçü olarak alınan konar göçerliğin ortadan kalkmasıyla Yörüklük ortak tarih bilincine ve milliyet duygusuna, özgürlük havası içeren geçmişteki nostaljik göçebe bozkır-yayla kültürüne ait olma bilincine dayanır oldu.
Yörük adı, Osmanlı döneminde, idari nedenlerle, konar göçer hayvancılık yapan toplumsal grupları; vergi ve askeri amaçlarla sınıflandırmak için, devletçe verilmiş bir isim ve sıfattır. Bu adın ırki ve dini bir bağla ilgisi yoktur. Devlet bu adı, mesleğe dayalı bir toplum grubunu diğerlerinden ayırmak ve tanımlamak için kullanmıştır Ancak zaman içinde Yörük tanımı, sadece Aydınlı denen göçebe gruplarınca benimsenmiş ve bu Türk boyunun adı olarak kullanılmaya başlanmıştır Araştırmacılar ve bir kısım halk, genelde Avşar, Türkmen ve Yörükleri; meslekleri ve yaşam biçimlerinin benzerlikleri nedeniyle, birbirleriyle karıştırırlar. Ancak Türkmenler ve Avşarlar; Yörüklükle aralarında bağ kurulmasına karşı çıkarlar ve kendilerine Yürük denmesini kabul etmezler. (bkz: 25)
Tarihi bilgi birikimi ve ulusal bilince sahip Yörükler, tüm Yörüklerin, Orta Asya'dan (Tanrı, Altay Dağları), ortak bir Türk boy ve kökenden geldiklerini, 63 ayrı oba oluşturduklarını ileri sürer ve böyle olduğuna da inanır. Bir kısım Yörükler (Aydınlılar); siyasi, ekonomik ve sosyal sistem değiştikçe göçebe yaşamı bırakıp yerleşik hayata geçmişler. Zamanla oba fertleri arasındaki sosyal bağlar çözülmüş, okuyup memur, işçi, çiftçi ve esnaf olanlar kültürel asimilasyona uğrayarak göçebe yaşam tarzına bağlı gördükleri yörük kimliğini bırakmışlardır Örneğin Burdur’da bir doktor; yörüklüğü meslek, bir yaşam biçimi olarak görüp anlamaktadır. "Benim annem, babam göçebe hayvancılık yapar, yaylada, çadırda kalırdı, dolayısıyla yörüktü. Ancak ben okudum uzman doktor oldum, yörük değilim..." Günümüzde Yörük Kimliği, emik ve etik olarak, dar anlamda yalnızca göçebe yaşamı ve hayvancılık yapanları ifade etmez, ortak tarih ve kültür bilincine sahip bir Türk boyunu tanımlar. (bkz: 23,121)
Yörüklerin, Alevi Türklerle ve Alevilikle de bir ilgileri yoktur Örneğin; Nevşehir-Hacıbektaş, Kırşehir, İçel, Amasya, Tunceli, Balıkesir, Afyon-Emirdağ, Antalya, Isparta, Manisa, Muğla ve Yozgat gibi illerde olduğu ileri sürülen Alevi Yörüklerin; Abdal, Çepni, Bayat, Evci, Tahtacı gibi Alevi inançlı Türk boy ve gruplarıyla karıştırılmış olması gerekir. (bkz: 22,24,93)
Yörükler-Aydınlılar: Yazın yaylakta, sonbaharda güzle de, kışın ise seyilde-kışlakta, çadırlarda kalarak küçük baş hayvancılıkla uğraşan göçebe Türklerdir. Yörük kelimesinin, yürümek fiilinden türetilerek, ilk defa Osmanlı devlet memurlarınca kullanıldığı sanılmaktadır. Ancak bu kelime daha önceleri de bilinmekte ise de Aydınlı Obaları için ad olarak kullanımı sonradır, Selçuklu dönemi arşiv kayıtlarında Aydınlı göçebelerine Yörük denildiğine ilişkin bir resmi belgeye rastlanamamıştır. Ayrıca Türkiye'de Yükseköğrenim gören K. Kafkasyalı-Balkar, Türkmenistanlı - Türkmen, Afganistanlı - Özbek öğrencilere sorulduğunda (1996); ülkelerinde Yörük adı taşıyan bir topluluk görmediklerini-bilmediklerini ve Yörük sözcüğünü de duymadıklarını belirtmişlerdir. Yalnızca bir Azeri öğrenci, memleketinde iken kendisini Horzum Yörüğü olarak tanımlayan bir Azeri vatandaşıyla tanıştığını söylemiştir. Bu durum, Azerilerin, 16. yüzyıla kadar Osmanlılarla olan siyasi birlikteliği, kültürel iletişim veya Akkoyunlu devletlerine Anadolu'dan bazı oymak ve obaların katılımıyla açıklanabilir.
16. Yüzyılda Batı Anadolu'daki nüfusun beşte biri ile yarıya yakını yörüktü. 63 obadan oluşan yörüklerin çoğunluğu Akdeniz ve Ege olmak üzere Balkanlar-Trakya, Marmara, İç Anadolu, Karadeniz (Bolu, Karabük, Kastamonu, Samsun) ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun dağ ve ovalarında obalar halinde yaşıyorlardı. (bkz: 23)
Kanunnamelerde konar-göçer anlamında “yörük” adına; 15'nci yüzyıldan itibaren rastlanır. Fatih ve Kanuni Sultan Süleyman'ın Kanunnamelerinde Yörüklerle ilgili hususlar düzenlenmiştir. Osmanlılar önceleri Yörük adını; Aydınlı, Avşar, Türkmen, Kürt, Çerkez, tüm konar-göçerleri tanımlamak-sınıflamak için göçebe anlamında kullandılar. Örneğin: Türkmen Yörükanı, Ekrat Yörükanı, Çerkez Yörükanı gibi. 1691, 1727,1732 İskan çalışmalarından sonra ise, yalnızca Aydınlı göçebe grupları için kullanıldı. (bkz:72) 
Balkanlarda önceleri, orduya yardımcı olan artçı göçebe grupları için Yörük adı kullanılıyordu Daha sonra bu Yörüklere Evladı Fatihan (Fetihçilerin çocukları) adı verildi. Yörüklerin adının ikinci kez değiştirilme nedeni, Yörüklerin devletçe verilen bu adı benimseyip kullanmalarıdır. (bkz:77) 
 
GÖÇEBELERİN YERLEŞİK HAYATA GEÇİRİLMESİ:
a-) İskan; Göçebelerin iskan işini yürüten Komisyon Üyeleri: (Kuyudu Kadime Arşiv Belgelerine GÖRE)
1-     Dergahı Ali Kapıcıbaşısı
2-     İskan Katibi
3-     Kadı
4-     Kaza Naibi
5-     Oymak-Oba Beyi
6-     Kethüda
7-     Ayrıca göçebeler zorunlu iskana tabi tutulduğundan, onların iskan yerine götürülmesi ve orada zorla tutulabilmesi için; Beylerbeyi, Paşa, Vali veya Sancak Beyi yeteri kadar asker ile (örneğin bir iskanda 2500 kişilik bir askeri birlik görev yapmıştır.) iskana nezaret ediyordu.(BKZ: 37, 65,70,113)
b-) İskan Komisyonunun Çalışma Şekli: İskan Komisyonları, 1000-1500 çadırlık bir oymak veya obayı, 10-20-30 çadırlı-haneli gruplara ayırıyor ve 5-10 ayrı köye yerleştiriyordu. (Bir çadır nüfusu 5 kişi olarak kabul edilmiştir.) Bazı köylere Türkmen, Balkan göçmeni, Kafkas Göçmeni, Yörük ve Kürt iskanı birlikte yapıldığı gibi ayrıca Yürüklerden de 4-5 ayrı obaya ait aileler aynı köye yerleştiriliyordu. Örneğin: Konya Sarayönü-Çeşmeli Sebil beldesi ve Konya-Ereğli Beyköy. Ailemin 1926 ve ikinci kez 1934'de iskan edildiği Beyköyde, yalnızca iki aile bizim akrabamızdı. Çeşmeli Sebil'ede Göçmen, Yörük ve Kürtler karışık olarak yerleştirilmiştir.
c-) İskan memurları genelde göçebeleri; bataklık, sivri sinekli, dağlık, engebeli, yolsuz veya içme ve kullanma suyu bulunmayan kurak, arazisi tarıma elverişsiz yerlere zorla yerleştiriyorlardı. İstekleri dışında zorlamayla yerleştirildiklerinden iskan yerinden kaçmasınlar diye de senet düzenletip göçebeler kefalete-rehine bağlanıyordu. Kefalet konusu; ya ödeme güçlerini aşan oranda bir para cezası ya da obanın sözü geçen kişisinin yakındaki bir kalede göz hapsinde tutulması şeklindeydi. Ayrıca esas boyu ile ilişkisi kesilsin, grupçuluk, feodal bağ ortadan kalksın diye oymak ve obalara, ya o grubun o an lideri durumundaki kişinin adı (Örneğin; Hacı Karalı, Sarı Veliler gibi) veya yerleştirildikleri yerin bir özelliği (Örneğin, Ayaz, Bozlar, Dazkırlı, Karadaşlı, Karaçalı gibi) yeni ad olarak veriliyor ve Maliye, Mühimme, Tapu ve iskan kayıt defterlerine de bu yeni adlarıyla kaydediliyorlardı. Eski kayıtlarda ve Türkistan'da bu tür ad taşıyan Uruğ, Oymak ve Oba yoktur. Örneğin; Arife Gazili, Ali Ganem, Çobanoğlu, Deliler, Hacılar, Hacıkırlı, Halilli, Kırık, Koyunoğlu, Nefesli, Selman Fakılı, Yakuplu gibi.
d-) Arşiv Kayıtlarında Yörükler:
1) Cengiz Orhonlu'nun arşiv araştırmalarına göre genelde Yörükler tımar ve has reayası, Türkmenler ise has reayası idiler. (bkz: 65).
2) Balkan-Trakya Yörükleri önceleri 25 obaydı, devletçe daha sonraları askeri ve siyasi nedenlerle sayıları; obalar bölünerek 30 gruba çıkarıldı.
3) Ege yöresindeki Sancaklı Yörükleri, Tahrir Defterine 16 oba olarak kayıtlıydı. 1720 yılında bunlara eklenen küçük gruplarla bu sayı 30'a çıkarıldı.
4) 1691 tarihli bir Osmanlı Maliye defterinde; “Türkmenlikten çıkıp, kazalarda sakin olup (İskan, yerleşme), ziraat edip” tabiri geçmektedir Türkmenlikten çıkma deyimi konar göçer hayatı bırakıp yerleşik hayata geçmek anlamında kullanılmıştır.
5) "Bir Oba konar göçer olmayıp, Yörüklükten tamamen vazgeçip ziraatle meşgul olduğunda, on yıldır hangi köyde oturuyorsao yer reayası olur" (16 yüzyıl Yörük Kanunnamesi).
6)  Yörükler 1385 ve 1387'de Saruhan'dan-Sereze, 1397'de Menemen ve Sarıgölden- Teselyaya, 1400'de Menemenden-Filibeye yerleştirilmiş. Bu Yörükler önceleri Oba adıyla anılırken sonraları Selanik, Vize gibi yerleştirildikleri yer adlarıyla anılmışlardır. 16, yüzyıldan sonra Yörükler yerleşik hayat geçirilmiştir. Balkanlarda devlet Yörükleri, askeri hizmetlerde ve madenlerde çalıştırmıştır. (bkz:105)
 
Göçebelerin Zorunlu İskan Edilme Nedenleri: (bkz: 37,113)   
16. ve 18. yüzyıllarda İran ve Avusturya ile yapılan savaşların uzun sürmesi ve yenilgiyle sonuçlanması, ekonomiyi krize girdirdi. Ekonomik istikrarsızlık sosyal patlamalara neden oldu. Celali isyanları (1595) sonuç olup, buzdağlarının görünen kısımlarıydı. Eşkıyalık ortaya çıktı ve yaygınlaştı, Cumhuriyet dönemine kadar da sürüp gitti. Göçebelerin yaylak, kışlak hayatı aksadı. Halk, canı, namusu ve taşınabilecek malını kurtarabilmek için yolsuz, susuz yerlere kaçıp oralara yerleşti Köyler boşaldı, tarım alanları ekilemeden öylece kaldı. Tıpkı 1999'larda PKK terörü nedeniyle; Doğu ve Güneydoğu köylerinin çoğunluğunun can korkusuyla boşaltılıp halkın evini, tarlasını terk edip koyununu, ineğini satarak İskenderun, Adana, Mersin, Antalya, İstanbul gibi şehirlere göç etmesi gibi. Bunun sonucu mera hayvancılığı yapılamadığından, et fiyatları fakir ve orta halli halkın alamayacağı miktarlara çıktı. Bu göçler ilerde daha büyük sosyal huzursuzluklara neden olabilir. Çünkü bu insanların çoğu eğitimsizdir, mesleği, sanatı yoktur. Evi, tarlası eski memleketinde satılamadan kalmıştır. İnek, koyun parasıyla da kaç ay veya yıl geçinecek! Büyükşehirlerin kenarına yaptığı gecekonduda işsiz, gelirsiz, sakin halde ne kadar duracak? Eğitimsizlik ve işsizlik nedeniyle gecekondu semtleri ilerde; teröre, mafyaya, çetelere eleman sağlayan bataklık olacaktır. Gecekonduları yıkmak sorunu çözmez, devlete düşmanlığı daha da arttırır.
Osmanlı Devleti (Saray ve Hükümet Bürokrasisi) harcamalarını hiç kısmadı. Yenilgiler nedeniyle daha çok ordu beslenip, harcamaları da arttığından; zaten çok olan vergileri daha da arttırdı. Vergi veremeyen veya askere gitmek istemeyenleri askeri güç kullanarak hizaya soktu. Halktan fedakarlık istenmesine rağmen, memurlar Kanuni dönemi yaşantısını olduğu gibi sürdürdü ve sürdürebilmek içinde halka baskıyı arttırdı.
Eğitim, Sağlık ve Bayındırlığa para aktarılamaz oldu. Bir çok il ve ilçede okullar ve hastaneler kapandı. Örneğin, Adana'da bile okul ve hastane personeline maaş verilemediğinden, ilaç ödeneği gönderilemediğinden kapandı. Sistem bozuldu, ticari hayat durdu, merkezi otorite zayıfladı. Devlet arazileri kapanların elinde kaldı. Yöneticiler bilgisiz, ufuksuz, amaçsız olduklarından, adeletsiz, kuralsız, tutarsız, dengesiz, duyarsız, düzensiz davrandıklarından sorunlara karşı çözüm bulamadılar. Devlet otoritesini; birlik ve beraberliği sağlayamadıklarından, sistemi yeniden kuramadılar. Devlet güçsüzleşince, uğursuzlara gün doğdu, halkı huzursuz ve mutsuz ettiler. Güvensiz, aç ve yarını olmayan bu insanlar devlete sahip çıkıp yönetime destek olamadılar. Bu durum 1920'lere kadar sürdü. Halkını seven, inanmış ve gerçekçi bir lider olan Atatürk; kavgalı insanları barıştırdı. Milli duyguları harakete geçirerek; bölünmüş, yılmış halkı, kendine döndürüp birleştirdi. İstiklal Savaşını kazanıp Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu ve gençliğe çağdaş medeniyeti hedef olarak gösterdi... (bkz: Nutuk Kitabı)
Göçebelerin Köylere Yerleştirilme Amacı ve İskandan Beklenen Yararlar: (bkz:65)
1-     Sahipsiz ve harap hale gelmiş tarla ve bahçeleri yeniden tarıma açarak halkın üreteceği bu ürünlerden vergi almak.
2-     Halk, evlerde oturup, bağ ve bahçelerde mevsime bağlı olarak sürekli çalışması gerekeceğinden, ev ve köylerinden ayrılmayacak, dolayısıyla devlet gerektiğinde bunları askere alabilecek, vergisini de kolaylıkla tahsil edebilecek.
3-     Konar göçer hayat nedeniyle yaylak kışlak arasında gidip gelirken göçebeler yerleşiklerin ekili arazilerine zarar vermeyecek. Göçebelerle, yerleşikler arasında kavga çıkmayacak, can ve mal güvenliği sağlanmış olacak.
4-     Boy, oymak ve obalar küçük gruplara ayrılıp bir çok köye dağıtıldığından, bu köylere de en az 3-4 ayrı grup birlikte yerleştirildiğinden; kabilecilik dayanışması yapılamayacak, vergi ve askerlikte toplu başkaldırıya kalkışamayacak. Halk zaman içinde kaynaşıp yeni bir köylü ve vatandaş kimliği kazanacak. Böylece merkezi otorite kuvvetlenecek, şıhlık, beylik, ağalık son bulacak veya gruplar kendi arasında birbiriyle uğraşacak, devlet rahat nefes alacak...!  
 
AÇIKLAMALAR-1
              Yörüklerle İlgili Hususlar-1
a- İran'la bir sorun çıkmaması için, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da özellikle de Erzurum, Kars, Ağrı ve Urfa yöresinde konar göçer hayatı sürdüren Bozulus Türkmenleri; 1578-1640 yıllarında Orta Anadolu'ya getirilerek, Amasya, Sivas, Karaman, Ankara, Afyon, Aydın, Manisa ve İzmir taraflarına dağıtıldı. (bkz: 70)
b- Bozuluş Türkmenlerinin nüfusu, 1540'larda 7500 hane olup, 40 bin civarındaydı. Yine bu tarihlerde K. Maraş yöresinde konar göçer hayat sürdüren Dulkadirli Ulusu; 3 bin hane ve 15 bin nüfusa sahipti. (bkz:21)
c- Göçebelerin zorunlu iskanları 1691'de başlatıldı Önceleri devlet, şehirlerin et ihtiyacının ucuz ve düzenli olarak karşılanabilmesi için, göçebelerin yerleşik hayata geçmelerini istemiyordu. Özellikle salgın afetlerde, göçebelerin yakınmalarını ve yerleşik hayata dönmelerini önlemek için, göçebeliği teşvik edici Kanunnameler çıkarmıştı. Ancak, zaman içinde dış ve iç gelişmeler sonucu, Has, Zeamet, Tımar ile Lonca sisteminin bozulması, ipek yolu ticaretinin Osmanlı toprakları dışına kayması, savaşlarda teknik silah unsurunun önem kazanıp, eğitimsiz insan gücü-asker kalabalığının önemini yitirip ikinci plana düşmesi, iç ticaretin durması, kamu görevlilerine ehil olmayan kişilerin atanması, rüşvetin yaygınlaşması gibi nedenlerle Osmanlı Devleti, hasta adam oldu. Yugoslav, Yunan, Bulgar gibi azınlıklar başkaldırıp kendi devletlerini kurdular Türklerinde Osmanlı yönetimine başkaldırıp (Avşar, Yörük gibi) yeni bir Türk devleti kurmalarını önleyebilmek ve saltanatlarını sürdürebilmek amacıyla; öncelikle Avşarları zorunlu iskana tabi tuttular. Çünkü İran'da Avşar asıllı bir Türk yönetimi vardı. (1736)
d- Akkoyunlu Devleti Hanı Tur Ali Bey ölünce yerine Kutlubey, ondan sonra da devletin başına Karayülük Osman Bey geçti (1389-1432). Osman Bey'in oğullarına öğüdü; "Sakın oturak (şehirli, yerleşik) olmayın, yoksa beylik; Türkmenlik ve Yörüklük edenlere geçer..."(bkz:8)
e- Şam-Halep, K.Maraş, Yozgat, Sivas arasında yaylak hayatı sürdüren Bozulus topluluğu içinde, çoğunluğunu Avşar, Türkmen ve Yörük oba ve Oymaklarının oluşturmasına rağmen, Kürt aşiretleri de vardı. Bağdat, Hakkari, Diyarbakır, Tunceli, Bingöl, Erzurum arasında yaylak, kışlak hayatı sürdüren Kara Ulus topluluğunun çoğunluğunu ise Kürt aşiretleri oluşturuyordu. Ancak bunların içinde de Bozoklu ve Üçoklu Türkmen oymakları vardı. (bkz: 2,7,11,19,35,40)
f- Mevlana Mesnevisi ve Divanı Kebirde adı geçen Türk Boyları: Çiğil, Hatay-Hıta (Çin'de yaşayan Salar veya Şato Türkleri kastediliyor), Kıpçak, Oğuz, Türkmen, Tatar ve Yağma.
g- KARLUKLAR: Karluklar, göçebe Türklerden bir boy veya bölüğün-topluluğun adıdır. Oğuzlar-Türkmenlerden ayrıdır. 24 Oğuz boy grubu içinde yer almaz. Karluklar, Türkmenler gibi konar-göçerdir, yaşam tarzları birbirine benzer
h- Konya'nın Ereğli ve Karapınar ilçeleri arasındaki Hortu köyüne, Beğdili oymağı-Bekdikler; 1721 yılında 171 hane olarak iskan edildi. Burada bir han vardı ve çevre bataklıktı. Bekdikler, K. Maraş tarafından Sultan 3. Ahmed'in fermanıyla buraya nakledilmişlerdi. Selçuklu ve Osmanlı döneminde kervancıların güvenliği ve rahatı için her 50 Km.'lik yerde bir Han ve dağ geçitlerine de Derbent yapılıyordu. Bu güzergahta Ereğli dışında, Karapınar ve Ulukışla'da birer Han vardı.
Yürüklerle İlgili Hususlar-2
a- Yörüklerin kullandığı "Kara Kıl Çadırın" bir benzerini tibetliler, Farslar ve Kürtler ile Suriye ve Büyük Sahra Arapları da kullanmaktadır. Bu çadırlar kara keçi kılından yapılmalarına rağmen, kuruluş, şekil, ebat ve görüntüleri farklıdır.
b- Göçebe Yörükler, çocuk doğunca; kafaları yuvarlak ve güzel olsun diye "Çelme Çeler" yani çocuğun kafasını tülbent veya bezle sarıp bağlar. Kırkı çıkıncaya kadar çocuğun kafasında bu bez sarılı kalır. Bu nedenle de kafalarının arkası yumru yani biraz dışa çıkık olur. Bebeklerin hopuç edilip,sırta sarılıp taşınmaları ve yatış şekilleri de bu kafa yapısının oluşmasına neden olmaktadır. (1950-1970) yıllan arasında da bu adet sürdürülmekte idi.
c- Balıkesir-Ayvalık ilçesine bağlı Altınova beldesinin dağlık kesimindeki köylerde yaşayan (1992) Yörük kadınları, 552-744 yılları arasında yaşayan Göktürkler gibi giyinmektedirler. Paçası büzülmüş bolca bir pantolon , üstte yakasız cüppe gibi bir pardesü, belde kuşak... Bu kıyafeti, halen Moğolistan'daki hayvancılık yapan göçebeler ile Türkistan'daki yaşlı Kırgızlar da giymektedir
d- Altayların Yenisey ve Abakan-Minusink bölgelerinde yaşayan Dağlık Altay Türkleri ile, Aba, Kızıl, Kaşkay, Kaş, Kızılkaya, Şorve Tuba Türk boy ve uruğlan; Anadolu'daki Yörüklerle aynı boydan olabilir. Türkiye'ye yükseköğrenim görmek için gelen bir Hakas Türkü; konuşma tarzı, ses tonu ile yüz yapısı, siması, göz ve bakışlarıyla Yörüklere (özellikle Honamlı) çok benziyordu. (1997)
e- Yörüklüğü, konar-göçer hayatı sürdürüp, yaşayıp, çadırda kalarak, hayvancılık yapmak olarak gören, ayrıca yerleşiklerce, Yörük sözcüğünün hakaret anlamında kullanılması (kaba, dağdan inme, görgüsüz vs.) nedeniyle Silifkeli bir öğretmen bayan; kendisi Yörüklüğü kabul etmediği gibi Silifke'de de hiç Yörük olmadığını iddia etmiştir! (1990)
f- Mersin yöresinde çok bilmiş bir yerleşiğe, Yörüklerin özelliklerini saymasını isterseniz, hemen bunları sıralayacaktır: "Geçimsiz, kıskanç, görgüsüz, inat, aksi, yeniliklere kapalı, bildiğinden şaşmayan, öğüt dinlemeyen, ibret, ders almayan, ilgisiz, duyarsız, okumayı yazmayı pek sevmeyen, tepkisiz, isteksiz, hırslı değil, iyice araştırıp düşünmeden karar verdiği ve işini de rast gele oluruna bırakarak yaptığından çok pişman olan, ibadete isteksiz, üşengeç, sorumsuz davranan, cimri, kendini beğenen, çabuk kanan, kolay aldatılan, aynı hataya iki-üç kez düşen, azim sebat, gayret, sabır duyguları zayıf, dedikoducu, çabuk küsüp darılan, özür dilenip gönlü alınınca hemen kızgınlığı geçip affeden, güçlüden yana olan veya çekimser kalan, sakinlik ve sessizliği seven, hareketli sosyal yaşamdan uzak duran, genelde kendi halinde sade insanlardır"
g- Konya-Ereğlili bir Bekdik kadınının duası (1998): "Tanrı hiç kimseyi, Yörüklere ve Karapınar Türkmenlerine gelin yapmasın "
h- Yörükler, kızları gelin olarak istendiğinde, damadın ailesinin tutum ve davranışını beğenmiyorsa, kızlarını vermez. "Tanasıda büyüyünce anası gibi olur" düşüncesiyle damadın özel durumuna (okuması veya sanat sahibi olmasına) hiç bakmaz. Dünürcülere red kararının bildirilmesi üzerine, şayet kızın oğlanda gönlü varsa, kız oğlanla kaçar; bunun üzerine kız ailesi kaçan kızları için; "Yandığı yerde sönsün, kendi çilesini kendi çeksin" diyerek bu konuyu kapatırlar. Kızın geçimsizlik nedeniyle geri Ana Ocağına dönmesini istemezler. Kızları ile genellikle küsüp, bağı-ilişkiyi kesip görüşmezler. Ancak ilerde torunları olunca affedip barışırlar.
i- Türk boyları arasında anlayış ve davranış farkı var, örneğin, Kazak Türkleri aynı uruğ içinden evlenmez. (Bir göbek 30 yıl, 7 nesil bir uruğ oluşturur.) Yörükler ise genelde aynı oba içinden akrabalar arası evlilik yapar, yabancıya genelde kız vermez ve almaz. 1960'lardan sonra yabancılarla evlilikler çoğaldı.
 
YÖRÜKLERİN BAĞLI OLDUĞU BOY
Yörük obaları, Türk boylarının dahil olduğu dört ana gruptan Karluk ve Oğuzlara bağlıdır. (Bir varsayım: Türkler dört ana gruptur. Bu dördüncü grubu göçebe ve konar göçer, hayvancılık yapan Bozkır ve Yayla Türkleri oluşturur, Avşar, Bekdik, Kaşgay, Kazak, Kırgız, Türkmen ve Yörükler gibi.)
Oğuzlar önce Bozoklar ve Üçoklar olmak üzere iki gruba ayrılır.Bu iki grupta da 12’şerden 24 Oğuz boyu vardır. 24 Oğuz boyundan Türkmen grubuna dahil edilebilecek boy sayısı ençok 11 dir. Bunlar: Alayundlu (alaca atlı, iyi atlı), Bayat, Beydili, Çavuldur (Çavdarlı? Cavdır), Döger, iğdir, Kayı (Karakeçili), Kınık, Salur (salar), Yuva ve Yüregir'dir. Oğuzlar eşit Türkmen değildir. (bkz: 18,25, 93) 
Bu boy adlarının bazıları  İ.Ö. 209'dan itibaren İ.S. 1880'lere kadar değişime uğrayarak Türkmenistan'da Alieli, Ata, Çavdarlı, Ersarı, Gökler, iğdir, Kara, Sarı, Salur, Teke (Akalteke) ve Yemut oymaklarına dönüşmüş. Kuzey ve Güney Türkmenistan (Horasan) da 1995 yılında ise bu oymak adları Alili, Ata (Atabay), Caferbaylar, Çovdur, Gerkez, Göklen, iğdir, Kara keçili, Nohurlu, Teke ve Yomut olmuştur. Enson 1934'lerde iskan edilen Türkiye'deki bu ası1 ana Türkmen boyuna mensup oymaklar; kısmen isim değiştirerek , kısmen de büyük oymakların devlet tarafından parçalanıp yeni küçük oymaklar oluşturulmasıyla sayıları artmış olarak günümüze kadar ulaşmıştır, çoğu aile adı taşıyan küçük Türkmen oymağı sayısı 2000'i geçmiştir. Anadolu’daki Büyük Türkmen Oymakları: Atçeken, Beydili, Berelli, Barak, Bekdik, Cerit, Çavdır, Danişmentli, Elbeyli (İlbeyli). Gök (Gökçeli), Halep Türkmeni, Işıklar, Iğdır, Kara, Karakoyunlu, Karakeçili, Kızıl, Kızılkeçili, Mamalı, Sarı, Tabanlı, Teke, Yeni il Türkmeni (Caber, Musacalı gibi).Aynı Türkmen oymağına; Aydın'da Danişmentli, Yozgat'ta Mamalı, Ankara 'da Tabanlı denilebildiğinden işin içinden çıkmak zordur. Avşar'larda Oğuz Boyudur ama Yörükler, Azeriler, Kaçarlar ve diğer 9 Oğuz Boyu; "Alkaevli, Bayındır (kolları;Akkoyunlu, Abdal, Evci), Bügdüz, Cepni ve Tahtacı , Dodurga, Eymür, Kargı, Kızık, Peçenek (Boşnak) " gibi Türkmen değildir. Yörükler halıcılığı Türkmenlerden öğrenmişlerdir. Türkmenlerin halısı, Yörüklerin ise kilimi meşhurdur. (bkz:100) 
Yörükler, Oğuzların Karaevli, Yaparlı-Yabırlı ve Yazır-Yazırlı boylarındandır. Karaevli-Karabölük; Karaçadırlı anlamındadır. Karaevli Obası Tekirdağ Alanya, Kadirli, Isparta, Sinop, Antalya, Kozan, Bolu, Kastamonu, Sivas, Tokat, Zonguldak, Ulukışla ve Balkanlara iskan edilmiştir. Yaparlı, Yaperli, Yıparlı, Yapar, Yapallı, Yabırlı, Yabır boy adı; önüne çıkanı yıkan, deviren, zorluklara, güçlüklere rağmen işini beceren, verilen görevi yerine getiren anlamındadır. Yapar-Yabırlı Obası; Karaisalı, Adana, İsparta, Ereğli (Konya) ye iskan edilmiştir.Bolu (Gerede) ve Çorum (Alaca) da iki yerleşim birimi adı Yaparlı'dır. Yazır, Yazırlı, Yazgır, Yazar boy adı; Halk ağası, çok il sahibi, il ağası anlamındadır. Yazırlı obası, Adana, Kozan, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya, Akşehir, Edirne, Isparta, Burdur, Koyulhisar (Sivas), Edremit, Ankara, Korkuteli, Kumluca, Finike, Çorum, Denizli, Gaziantep, Tekirdağ,, Kurşunlu, Kelkit, Aydın, Kütahya, Eskişehir ve Bolvadin'e iskan edilmiştir. Bu üç boy adı uzun bir tarihi dönem içinde boyu temsil niteliğini yitirmiş ve oba adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Karakeçi kılından dokunan karaçadırı; Karakoyunlular dışında genelde Avşar ve Türkmenler kullanmaz. Ancak karaçadır Yörüklere de özgü değildir. Göçebe, Tibetli, Arap, Fars ve Kürtler de karaçadır kullanmaktadırlar.
Bu üç Oğuz boyu adı uzun dönem içinde değişime uğramış ve unutulmuştur. Daha Orta Asya'da iken yeni Yörük boy adları oluşmuş ve Yörükler bu üç grup altında toplanmıştır. Bunlar Honamlı, Horzum ve Tekeli Yörük boylarıdır. Bütün diğer Yörük obaları bu boyların alt kollarıdır. Selçuklu ve Osmanlılar karışıklığı önlemek ve düzeni sağlamak için Avşar ve Türkmenlerden farklılık gösteren Honamlı, Horzum ve Tekeli göçebe gruplarına yörük adını vermiş ve bütün yazışmalarda bunlar için ısrarla yörük adı kullanılmıştır. Yörük adı da zamanla Avşar, Azeri, Kazak, Kırgız,, Özbek, Tatar, Türkmen ve Uygur gibi bir Türk boy adı olmuştur. Honamlı adı; Hunlarla ilgilendirilmekte, "Hun yapılı şeyler, Hun namlılar" Ho, işaret sıfatı olarak işte şu, ünlü, şöhretli, şeklinde yorumlanmaktadır. Horzum adı isen Harzem, Harezm ve Huvarzem bağlantısı kurularak, acayip kaleleri olan ülke anlamında kullanılmaktadır. (bkz:45)
Özellikle 11.YY da Selçuklu Göç Politikası, 13.YY da Moğol ve 15.YY da Timur'un zorlamasıyla Anadolu’ya üç büyük grup olarak gelen Horzum Yörük boyu Aydın, Balıkesir, İzmir, Kütahya ve Afyon Yöresine, Honamlı'larda yine Aydın, Isparta, Antalya Yöresine, Teke Yörük Boyu ise; Antalya, Alanya, Burdur ve Fethiye Yöresine yerleştirilmiş. 1071- 1934 yılları arasında idari, siyası, ekonomik, güvenlik, askeri, sosyal-etnik vs. nedenlerle devlet bu Yörük obalarının yerlerini defalarca değiştirmiş, önce Doğu-Güney Doğu ve Suriye' ye yerleştirdiği Türkmen oymaklarını (hatta Doğu ve Güney Doğudaki Kürt aşiretlerini bile bazı dönemlerde) Isparta., Afyon ve Aydın'a yerleştirmiştir. Tersi de olmuş örneğin Horzum Boyuna mensup obalar Adana ve Mersin'e, Honamlılar ise Mersin, Kahramanmaraş, Konya ve Aksaray'a iskan edilmişlerdir. Büyük obalara otlakların yetmemesi, akrabalar arası geçimsizlik, savaş nedeni ile Balkanlar, Ege, Adana ve Mersin' in işgali, bölgedeki yerleşik grupların kötü davranışı sebebiyle ana obadan kopmalar ve devletin sayıca kalabalıklaşan grupları parçalayıp dağıtması gibi nedenlerle çoğalıp kayıtlara gecen Yörük obaları sayısı ikibini aşmıştır. Ancak bu oba adlarının çoğu aile adıdır, örneğin; Çakır Ali, Cafer, Ahmetçe, Darı hacılı obaları gibi . Bir kısmı da kamu görevlilerince, resmi işlemler sırasında verilmiş uydurma anlamsız lakaplardır. Örneğin; Bulut,, Cinliin, Çakmaklı, Cücüklü. Çirkin obaları gibi bazı Avşar elleri veya Türkmen oymakları nasıl ki halen boy adlarını taşıyorsa yörük topluluklarından da aile adı yerine Honamlı, Horzum, Tekeli hatta Yabır, Yazır boy adlarını taşıyanlar vardır. Adana, Hatay, Gaziantep ve K.Maraş’ta ki yörükler ise kendilerini Aydınlı olarak tanımlamakta, çevreden de Aydınlı  olarak bilinip, söylenmektedirler.
Yörüklerle Türkiye’deki diğer göçebeler karşılaştırılırsa; bulundukları coğrafi saha, iklim, yayla veya ovaya yerleşmiş olmalarına göre, lisan; kullandıkları günlük kelimeler, lehçe, şive, ağız ve ses tonu ayrıca töre,örf, adet, anane, gelenek, görenek hatta fiziki çehre, görünüş açılarından farklı özellikler taşıdıkları görülecektir. Kayseri Pınarbaşı’lı bir Avşarla, Adana Tufanbeyli’li bir Ceritle, Isparta’daki bir Honamlı’nın görünüş dahil, her şeyi farklıdır. Bu yaklaşım, yorum diğer gruplar içinde doğrudur, örneğin; Sivasın Zara ilçesindeki Alevi Türk ile, Balıkesir Kaz dağındaki Alevi Türk ve Adana Tufanbeyli’de ki Alevi Türk’ün ne fiziki görünüşü, ne konuşması ne de tutumu, davranışı birbirine hiç benzemez. Kullandıkları sözcük, fiziki görünüş, günlük yaşantı, kültür açısından aşağıda belirtilen Türk boylarını araştırdım, inceledim, gözlemledim; Yörükler, kesinlikle bu boylardan değildir; Azeri, Boşnak (Pecenek), Gagauz (Uz), Karay (Hazar), Kumuk, Pomak (Kuman), Tatar, Saha (Yakut). Yine yörüklerin; göçebe, yarı göçebe veya yerleşik hayvancılık yapan Avşar, Bayındır (Akkoyunlu, Abdal, Evci, Bektaşi), Cepni, Tahtacı ve Türkmen (Bekdik, Çayan, Karakoyuncu, Karakeçili, Cerit gibi oymaklar ve Irak-Kerkük Türkmenleri boy ve oymaklarıyla ilişkisi yoktur. Yörüklerle müşterek noktaları; hepsinin de Türk kökenli olmaları, anadil olarak Türkçe konuşmaları, aynı bölgede yaşamaları veya hayvancılık yapmalarıdır.
Yörüklerle aynı boydan olduğunu sandığım (ancak o bölgeye gidip, inceleyerek henüz ispatlayamadığım) Türkiye dışında yaşayan Türk Boyları: günümüzde de halen İran’da göçebe hayvancılık yapan Kaşgaylar ve Hakaslardır. Ulukışla (Niğde), Aslanköy ve Erdemli (Mersin) , Ayrancı (Karaman), Halkapınar, Ereğli (Konya) arasındaki Orta Toroslar Bölgesinin adı Bolgar dağları idi (şimdiki adı Bolkar'dır). Buradaki yaylanın adı Bolgar Yaylası ve yüksekçe bir tepesinin adı ise Bolgar Bozoğlan’dır. Yine Adana, Kahramanmaraş ve Mersin’e iskan edilen Bolgarlı adlı bi yörük obası vardır. Orta Asya’daki Aladağ, Altay, Tanrı (Tiyenşan) dağlarında ve Bozkırlarda Yürüklerle aynı boydan gruplar vardır ve de olması gerekir. Anadolu’ya yapılan göçlere birkaç Honamlı, Horzum, Tekeli Yörük Obası; eşeği, devesi öldüğünden, olmadığından, evin erkeği-kadını hasta olduğundan veya oba beyine kızıp küstüğünden katılmamış, Orta Asya’da bir koyakta, bucakta kalmıştır. Özellikle Kırgızlar’ı oluşturan boy ve bunların kolları arasında Tekeli, Honamlı ve Horzum (Kazakistan' da Balkaş gölü güneydoğusunda Tekeli adlı bir şehir vardır) adlarını taşıyan topluluk olabilir. Yürüklerle Kırgızların düşünce, davranış ve yaşantıları arasında büyük benzerlik ve yakınlık var. Manas destanı okunurken sanki Yörük destanı okunuyormuş gibi bir duygu oluşuyor. Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler geliştikçe, dil ve kültür eserleri değişimi arttıkça yörüklerle kardeş boyda ortaya çıkacaktır. Benim kanaatimce yörükler; Türkistan’daki Karluk, Türkeş, Halaç ve Onok Türk boylarının, Türkiye’ye göç eden kollarıdır.
YÖRÜK OBA ADLARININ KÖKENİ
Selçukluların organize ettiği büyük göçlerle Anadolu’ya gelen ve göçebe hayvancılığa elverişli bölgelere yerleştirilen yörükler; yeni doğan bebeğe ad verilmesi gibi bu yeni yaylak ve kışlaklarına, hatta devletçe yeniden oluşturulan obalarına yeni ad vermişlerdir. Devlet karışıklık olmasın, her grup bir özelliğine göre bilinsin diye Türk göçebelerini; şive, görünüş, yaşantı, gelenek hatta koyunu, keçisi, kilimi ve çadırındaki farklılığa göre Avşar, Türkmen diye ayırmış, bu ikisine tam benzemeyen obalara da yörük adını vermiştir. Yeni bir ad verme nedeni; tarihle bağını keserek, onlara devlet kurma, başkaldırma çağrışımı yaptıracak geçmişten bir iz taşımaması amaçlanmıştır.Türk tarihi incelenirse Türk devletlerinin zayıflama ve yıkılma nedenlerinin başında, Türk boylarının iktidarı ele geçirme mücadeleleri gelir. Türk Devletlerinin çoğunluğunu yine Türk devlet ve boyları yıkmıştır. Yörükler Anadoluda resmi kayıtlara kendi öz adlarıyla; Göktürk, Kutluk, Karaevli, Yabır, Yazır veya Karluk, Onok, Türkeş, Honamlı, Horzum, Tekeli olarak geçselerdi ve topluca aynı bölgeye yerleştirilmiş olsalardı Türk Devlet geleneğine göre; yönetimi ele geçirme mücadelesinde adlarını duyururlardı. Bölünüp parçalanmaları veya Osmanlılık, İslamlık kavramları doğrultusunda Asimileleri neticesi 1071 den günümüze Türk siyasi hayatına damgalarını vuramadıkları, ağırlıklarını koyamadıkları, etkili olamadıkları gibi, dikkate dahi alınmamışlardır. Yönetimden uzak tutulmaları ve uygulanan politika sonucu cahil ve fakir bırakılmış ve Türkiye tarihinde hiçbir iz bırakamamışlardır.
l- Ulus, Soy, Boy ismini oba adı olarak alanlar: Osmanlı döneminde zorunlu iskana tabi tutulan 7230 aşiret, oymak, oba ve cemaatın (topluluk), ikibini aşkını yörük obasıdır. (bkz.68)
a)      Yörük obalarının 25 adedinin adları içinde Gök ve Gökçe kelimesi vardır. Örneğin: Alanya, Biga, Ankara, Adana, Tarsus ve Vize’ye iskan edilen Gökalili, Gökbeyli, Gökçe, Gökler ve Göklüce Yörük obaları (Göktürk -Kutluk) Devleti yıkılınca Orhun, Ötüken yöresinde oturan Türk boylarının çoğunluğu Altay, Tanrı dağları ve Siriderya (Maveraünnehir) bölgesine göç ederek yerleşmişlerdir. )
b)      On Yörük obasının adında kutlu, kutluca kelimesi vardır.Örnek: Adana, Bolu, K.Maraş ve Tarsus’a iskan edilen Kutlubey Hacılı ve Kutlu Yörük obaları.
c)       Ayrıca Göktürk'ün Türkü ve Türk ırk grubunun simgesi Turan adını taşıyan yörük obaları vardır. Ör: Adana, Manisa, Uşak, Sındırgı, İçel, Yozgat, Kütahya, K.Maraş, Ankara, Kastamonu, Çankırı, Edirne, Bergama, Sivas, Ordu, Bolu ve Konya’ya iskan edilen Turanlı, Turancalı, Turhanlı, Türkani, Türkanca, Türkanlı, Türk Doğanca, Türkeşinli, Türkeş oğulları ve Türklü Yörük obaları.
2- Orta Asya’dan geldiği bölgenin, özellik taşıyan bir yerinin adını, Anadolu’da iskan edildiği yere vermesi veya oba adı olarak alması. Örnek:
d)      Tanrıdağı Yörük Obası: Rize (Tanrı Dağları Orta Asya’dadır.)
e)      Sincanlı Obası; Ankara, Afyon (Sincan Doğu Türkistan’daki bir bölgenin adıdır.
f)        Tom, Tomalar Obası: Biga, Kütahya (Tom; Baykal Gölü doğusundaki bir nehir  adıdır.)
g)      Aladağlı Obası:   Kırşehir,  Yozgat.   (Aladağlar Orta Asyadadır.)
h)      Turfanlı Obası:   Edirne.   (Turfan;  Doğu Türkistanda bir şehir adı).
i)        Orhan, Orhanlı, Orhunlu Obası:   Alanya,  Karaman.   (Orhun,  Orhan, Orkun; Baykal gölünün güneyinde bir nehir ve havzanın adı) Sarı Orhanlı Obası:   Adana,   Tarsus.
j)        Aktekinli Obası:  K.Maraş,  Yozgat.   (Tekin;   Göktürklerde  prens, şehzadelere verilen unvan.)
h)      Kütügen Obası:   Tarsus  (Ötügen;  Orhun bölgesindeki  ormanlık sa­hanın adı.)
3-  Anadolu veya Balkanlara yerleştirildikten sonra bölgenin düşman eline geçmesi-Rus işgali veya iç isyanlar veya o bölgedeki etnik grupların huzursuz etmesi nedeniyle yeni bir bölgeye göç sonucu; Yörük Obasına, eski bölgeyle ilgili bir lakap veya ad verilmesi. Bu gelenek kavram kargaşasına neden olmuştur, örneğin: 1950 de Kore’ye gidip NATO ordusunda savaşan Türk askerlerine; yurda dönüşte hemşehrileri Koreli, 1962 den sonra Almanya’ya işçi olarak çalışmaya giden ve 1974-80’lerde geri dönenlere ise; Almanyalı, Almancı denmesi gibi.
Yine Türkler, İran veya Kafkasya üzerinden Anadolu’ya gelince öncelikle Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yerleştiler. İklim farklılığı ve şartların ağırlığı, Ermeni, Gürcü veya Müslüman aşiretlerle çatışmalar, otlakların yetersizliği (Hem Türkler hem de bölge insanı hayvancılıkla uğraşıyordu. Dahası Kürtler ve Araplar; Emeviler-Abbasiler döneminden beri Müslüman idiler.) gibi nedenlerle bölgede huzursuz olan Türkler; Batıda yeni yerlerin fethedilmesi üzerine, ikinci bir göç olayıyla batıya sevk edildiler. Örnek:
a)            Manisa ve Kütahya’ya iskan edilen; Kürt Osman Uşakları, Kürt Hüseyin Yörük Obası gibi. Ayrıca kayıtlarda; Ekrad Yörükanı, Türkmen Ekradı, Yerli Ekrad, Türkmen Yörükanı gibi (Bilgisizlik veya kasten yazılmış.) ifadelerin bulunması, kafaları karıştırarak; Kürtlerin Türk veya Yörüklerin Türkmen olduğuna ilişkin yararsız ve boş tartışmalar başlatılmış, milletin ve devletin zamanının ve parasının heba olmasına neden olmuştur. Aslında hiç kimse aslını unutmuş değildir. Örnek: Şekavet ve isyanları nedeniyle 1702 yılında Konya’ya yerleştirilen Cihanbeyli Ekrad Aşireti ve 1071’de Urfa Suruç ve Siverek’e yerleştirilen ve daha sonra batıya göçmeyerek bir kısmı orada kalan Karakeçili Türkmenleri; aradan geçen bunca asra rağmen asimile olmamış, benliklerini yitirmemişlerdir. Bu, milliyet duygusunun eğitim, çevre ve ekonomik faktörlerle değişmeyeceğinin, kazanılıp, kaybedilmeyeceğinden çarpıcı örneğidir.
b)            Sivas, Yozgat, Tokat, Kahramanmaraş, Edirne ve Malatya’ya iskan edilen; Kafirkıran (Gavurkıran), Kafirli, Kafir ve Gürcülü Yörük Obaları.Obaların bu adı Anadolu’ya ilk geldiklerinde yerleştikleri bölge insanlarıyla yaptıkları mücadele nedeniyle almış olmaları gerekir. Veya Alevi inancında olmaları ve kendilerini Yörük obası olarak göstermeleri nedeniyle iskan memurla­rınca kayıtlara böyle  geçmişlerdir.
c)            Adana ve Anamura iskan edilen Frenkli (Frenkler) Yörük Obası: Bunlar Balkanlardan gelmiş olmalı. Çünkü Osmanlı döneminde Fransızlar için Frenk, İtalyanlar için Levanten sözcüğü kullanılıyordu.
d)            Eflak Yörük Obası 18.yy.’da Adana-Dündarlı mıntıkasına yerleştirilmiş. Bu adı taşıması için Balkanların Eflak-Boğdan bölgesinden gelmesi gerekir.
e)            Selçuklu döneminde Halep tarafına yerleştirilen (Örneğin) Beydili Türkmen Oymağına mensup bir grup; Osmanlı döneminde Gaziantep'e iskan edilirken, kayıtlara adı; geldiği yer ve giyimleri nedeniyle Araplı cemaatı olarak yazılmıştır.
f)              Macarlı Yörük Obası: Balkanlardan gelmiş olmalı.. Aslında Macarlar ayrı bir millet. Konya-Ereğli, Adana, İçel, Alanya ve Kırşehir olmak üzere 17 yere iskan edilmişler.
g)             Kahramanmaraş'a iskan edilen Dağlı Yörük Obası. Dağlılar, Avarlar gibi Dağıstanlı bir halktır.
4 - Obaların Türk Boy, Devlet veya Büyüklerin Adını Alması: Yörük Obalarından bazılarının "Türk boy adı taşıması ya yörüklerin bu boylardan olduğunu veya o boya bağlı bu küçük topluluğun bilgisizlik nedeniyle iskan kayıtlarına yanlış olarak yörük yazıldığını ve bu da resmi belgelerin tam  sıhhatli olmadığını gösterir. Örneğin: İskan ve vergi kayıtlarında; Merkit, Tatarlı, Horasanlı, Oğuzhanlı, Uzlu, Selçuklular, Avşar, Bayat, Kızık, Kayı, Peçenek, Salur ve Yiva Oymakları Türkmen olarak gösterilmiş.
A- Türk Boy Adı  Alan Obalar:
a-      K. Maraş ve Yozgat'a iskan edilen Ûyüklü Tatar ve Şeyhli Tatar Yörük Obaları.
b-     Antalya, İsparta ve Ağlasun'a (Burdur) iskan edilen Kara Uzlu Yörük Obası (Uz, Gagauz).
c-      Alanya’ya iskan edilen Saburlar Yörük Obası (Sabar, Sibir, Savur)
d-     Adana’ya iskan edilen Kıpçak Yörük Obası.
e-      Bursa, Balıkesir'e iskan edilen Özbek Yörük Obası.
f-       Çanakkale’ye iskan edilen Kuman Yörük Obası.
g-      Adana, Kahramanmaraş, Tarsus’a iskan edilen Bolgar, Bolgarlı Yörük Obası.
h-      Kahramanmaraş ve Tarsus’a iskan edilen Saka Yörük Obası (Yakut- Saha veya saka-İskit)
i-          Afyon, Adana,  K.Maraş'a iskan edilen Halaçlı (Kalaç) Yörük Obası
j-       Isparta, Afyon, Aydın, Manisa, Antalya, İçel, Alanya, Kütahya, Akşehir ve Yozgat'a iskan  edilen,  Kaçar ve Kaçaroğlu Yörük Obaları.
B- Türk Devlet Adı Alan Obalar:
a-      İçel, Alanya ve Antalya’ya iskan edilen Harzem obası. (Harzemşahlar Devleti: 1157-1231, Semerkand)
b-     Balkar, Balkarlı Yörük Obası; Adana, K.Maraş ve Tarsus’a iskan edilmiş. (Balkar Türkleri 630-665 yılında İdil Bölgesinde devlet kurdular.)
c-      Yozgat ve Sivas'a iskan edilen Türkeşoğulları obası:  630-766 Yılları arasında Talas’ta kurulan Türkeşler (Türgiş) Devleti adını taşımaktadır.
C- Türk Büyüklerinin Adlarını  Alan Obalar:
a-      Edirne, Yozgat, K.Maraş, Aydın, Aksaray, Kütahya, Manisa ve Ordu'ya iskan edilen Oğuzalanı, Oğuzlu, Oğuzoğlu, Oğuz Yurdu ve Oğuz adlı Yörük Obaları
b-     Erzurum, İçel, Mut'a iskan edilen Karahan ve Karahanlı Yörük Obaları. Karahan bir Hun hükümdarıdır. Ayrıca Doğu Türkistan’da Saltuk Buğra Hanın kurduğu Devletin adı Karahanlılardır (932-1212).
c-      K.Maraş ve Çorum’a iskan edilen Timur, Timurlu obası: Orta Asya’da Timur İmparatorluğunu kuran Timur Beyin adını  taşıyor.
d-     İçel’e iskan edilen Tuğrul Obası: Selçuklu Devletini kuran Selçuk Bey’in torununun adını taşıyor. (Selçuklular adını taşıyan bu oymakta; Türkmen olarak gösterilmiş. Ayrıca Selçuk Beyin 4 oğlundan Musa’nın taraftarlarına MUSACALI denmiştir.)
5- Yörüklerin İyi Yaptıkları  İş veya Besledikleri Hayvanların  Cinsine Göre Oba Adı  Alması:
a-      İçel, Kütahya, Adana, Tarsus, Çorum, Silifke, Aladağ, Edirne, Balıkesir, Isparta ve Bergama’ya iskan edilen; Yağcı, Yağcı Bedir Yörük Obası,
b-     Niğde, Biga ve Zara’ya iskan edilen; Kilimli Obası
c-      İçel, Isparta, Muğla, Alanya ve Manisa’ya iskan edilen; Derici Obası,
d-     Kütahya, Muğla, Antalya, Aydın, İzmit, Manisa ve Afyon'a iskan edilen; Karatekeli Obası.
e-      Muğla, İçel, Adana, K.Maraş ve Edirne’ye iskan edilen; kürkçü obası.
f-       Çanakkale, Ordu ve Edirne'ye iskan edilen ve inek beslediği için; İnekli,   İnek obası adını alan topluluk.
g-      Bursa ve Ankara’ya iskan edilen; Deveci Yörük Obası.
h-      Sarıkeçili Yörük Obası: Antalya, Burdur, Karaman, Konya,
i-        Tekeli: Antalya, Manisa, Kütahya.
j-       Sarıtekeli: Aydın, Antalya, Manisa.
6- Bazı Yörük Obaları Anadolu’ya iskan edildiği yerin adını oba adı olarak almış veya oba adını o yöreye vermiş.
a-      Kuyucak, Karasu, Karadere, Karadağ, Karatepe Yörükleri gibi.
b-     Erzinli, Erdekli, Ilgınlı Yörük Obaları gibi.
c-      Antalya bölgesinin adı, eskiden Teke Sancağı ve yöresi idi. Ayrıca Erdemli   (İçel), Denizli ve Sungurlu (Çorum) şehir adları oba isimleridir.
7-Yörük Obalarının Çoğunluğu, iskan sırasında oba beyi olan kişinin adını almıştır. Nedeni; şuur eksikliği, yağcılık, kolaylık veya iskanda görevli devlet memurunun bilgiçliği-ukalalığı veya geçmişle bağı koparma düşüncesi olmuştur. (Aynı durum soyadı kanunu uygulanması sırasında da görülmüş, oba adı genelde soyadı olarak aldırılmamış, bazen nüfus yazım memuru ailelere; onların isteğini uygun bulmayarak, kafasınca uydurma soyadları vermiştir.) Örneğin: Sarıveliler, Karaisalı, Karaahmetoğlu, Kerimli, Recepli, Korkudlu, Sinanlı, Hacıcelilli, Çoşlu, Karsavurdanlı, Elekli, Hüseyin Fakılı, Tatlar gibi
8-     Türk Boyları Alt Grubu Oymak ve Obaların Sınıflandırılması: Türk boyları oluşturdukları devletlerce, düzenli yönetimlerin sağlanması için gruplandırılmış ve taşıdığı özellik veya yaptığı işe göre adlar almıştır.
a-      Yetiştirdikleri hayvan cinslerine göre ad alanlar:
1-    Akkeçili: Akkeçili Oymağı
2-    Akkoyunlu: Akkoyunlu Devleti
3-    Akkuzulu: Akkuzulu Türkmen Oymağı
4-    Atçeken: Osmanlı Devletine at yetiştirilen bir Türkmen Oymağı
5-    Deveci: Kayseri Develi ilçesine ad olmuş
6-    Karakeçili: Kırıkkale’nin bir ilçesine ad olmuş
7-    Karamanlı: Karaman Oğulları beyliği, Karaman ili, Burdur Karamanlı İlçesi, Karaman (ak, sarı, mor) bir koyun cinsi
8-    Karakoyunlu; Karakoyunlu Devleti. Iğdır’ın bir ilçesi
9-    Karatekeli: Göçebe yörük obası
10-                        Kızılkeçili: Göçebe Türkmen oymağı
11-                        Koyuncu: Türkmen Oymağı
12-                        Koyunlu: Göçebe yörük obası
13-                        Kuzucu, Kuzu Güdenli: Göçebe Türkmen Oymağı ve Yörük obası
14-                        Sarıkeçili; Göçebe yörük obası
15-                        Sarı Tekeli; Göçebe yörük obası
16-                        Tekeli: Antalya yöresi adı ve Antalya’nın eski ismi.
b-     Yaşadıkları bölgenin coğrafi şartlarından etkilenerek yılların birikimiyle oluşan fiziki görünümleri veya toplumdaki sosyal statülerine göre doğadaki renkleri ad olarak alanlar:
1-    Ak: Bazı dönemlerde yönetici sınıf için kullanılmış, Akhun, Akkoyunlu Devleti, Aklar, Aktekinli, Aksular, Akyazılı, Akyörük Oymak ve obaları, Aksaray, Akçakoca, Aksu, Akyayla, Akçaköy, Akyaka, Akçapınar gibi yerleşim yerlerine ad olmuş.
2-    Boz: Bozulus deyimi Osmanlı döneminde Avşarlar için kullanılmış. Bozlak bir türkü çeşidi, Bozova, Bozburun, Bozlar, Bozçay yerleşim birimleri, Bozok Oğuz Kolu, Bozdoğanlı Obası.
3-    Gök: Mavi anlamında, Göktürk Devleti, Gökler, Göğebakan Obası, Göksu, Gökçekaya, Gökalan yerleşim birimleri.
4-    Kara: orta sınıf halk tabakasını tanımlamada kullanılmış. Karahanlılar devleti, Karakeçili, Karatekeli, Karapapak, Karakalpak, Karakeşli gibi Türk grupları. Karamürsel, Karacakaya, Karaatlı, Karaot, Karaoğlak, Karaçal, Karaman, Karagöl, Karapınar, Karaköy gibi yerleşim birimleri.
5-    Kızıl. Bir Alevi grup için kızılbaş deyimi kullanılmış. Kızıl keçili oymağı ve kızılseki gibi yerleşim birimleri. Orta Asya’daki Tuva Özerk Cumhuriyeti Başkenti Kızıl’dır.
6-    Sarı: Sarı Uygur, Sarı Türkeşler, Sarıkeçili, Sarı Tekeli, Sarı Veliler gibi Türk grupları ve yine Sarıveliler, Sarıova, Sarıotlu gibi yerleşim birimleri vardır.
 
 
YÖRÜKLERİN YÜZLERCE KÜÇÜK OBAYA BÖLÜNME NEDENLERİ:
1-     Soyadın Olmaması: Oba mensubu aileler oba içi ve çevrede karıştırılmamak, tanınabilmek için oba adı dışında lakaplar almış ve kullanmışlardır. Müslümanlığında etkisiyle genelde babalarının adını almış, herhangi bir nedenle obadan ayrılınca da zamanla aile ismi oba adına dönüşmüştür. Oba mensuplarında genelde okur yazarlık olmaması ve yerleşik kültür hayatına geçmemeleri, zamanla ilk esas oba adının unutulmasına ve ortaya sayısız obacıklar (alt grup-kollar) çıkmasına neden olmuştur.
2-     Her göçebe yörük obası belirli bir tımar bölgesine iskan edilip, tahsis edilen yaylalar ve kışlaklar arasında gidip-gelme ve bölge beyine yıllık vergi verme zorunluluğu getirilmişti. Ayrıca savaş hallerinde sancak beyleri, tımar beylerinden asker istediğinde askerler; tarım ve sanayide aksaklık olmasın diye göçebe erkeklerinden toplanıyordu. Göçebeler idari yönden tımar beyine, yargı yönünden kadıya, güvenlik açısından da subaşı (sonraları zaptiyeye) ya bağlıydılar.Zamanla göçebeler yaylanın yetersizliği, vergilerin adaletsizliği, çokluğu, beyin eziyeti veya eşkiya korkusu veya oba içi anlaşmazlıklar, uzun süre askere gitmek istemeyenlerin ailesi veya birkaç aile ile birlikte obadan kaçıyorlardı. Yeni gittikleri genelde yolu, suyu olmayan yerde olsa, orada kalabilmek, geri iade edilmemek için; (Çünkü kaçaklar kanunname gereği 10 yıl içinde yakalanırsa tekrar eski yerine gönderiliyordu. Tımar Beyleri de aldığı vergi azalacağından kimsenin kaçmasını istemiyor, çevreye yazılar yazarak kaçanların bulunup gönderilmesini istiyordu.) Esas oba adını gizleyip söylemiyorlar, ilgisiz, iddiasız bir lakap-obaadı uyduruyorlardı. Kamu görevlilerince aynı yörük obalarının farklı oba adlarıyla, hatta bazı yerlerde de Türkmen olarak kaydedilme nedenlerinden biri de budur. Örneğin: Çirkin (Bilecik), Çayırlı (Adana), Çolaklar (K.Maraş), Çomaklar (Aydın), Erikli (Alanya), Soğanlı (Burdur) adları gibi.
3-     Aşiret, Oymak ve Obalarla idari, vergi, askeri veya yargıya ilişkin görevi olan kamu görevlilerinin, bu tam göçebe veya yarı göçebeleri (konar-göçer) birbirinden ayırabilmesi, yaşadığı yer ve yaşayış biçimi birbirine benzeyen bu insanların hangilerinin yörük obası, Türkmen Oymağı, Avşar Eli, Ekrad Aşireti veya bedevi Arap kabilesi olduğunu bilebilmesi (kendiside göçebe çocuğu değilse) mümkün değildir. Mecburen onların güvenlik, vergi vs. nedenlerle söyleyeceği yanıltıcı beyanlarına bağlı kalacaklardır.Örneğin: Keşliler, bazı  yerde yörük, bası yerde de Türkmen olarak gösterilmiş. Tatarlarda yine bazı yerde yörük, bazı yerde de Türkmen olarak gösterilmiş aslında Tatarlar da; Yörük ve Türkmenler gibi bir Türk boyudur.
4-     Yörükler yeni gittiği veya iskan edildiği bölgede, kendini azınlık olarak görürse veya yörüklere karşı bir tepkinin varlığını sezerse; o yöre halkının veya beyinin kendilerine zarar vermesini önlemek, güvenliklerini sağlamak amacıyla, yürüklüğünü gizlemiş, kendinin o bölgede hoşgörüyle karşılanabilecek bir gruptan olduğunu söylemiştir. Bunun aksi de olmuş kendini yeni iskan edildiği bölgede azınlık veya güvensiz gören Alevi, Çingen veya Ekrad grupları kendilerini “Yörük” (örnek: Sîlifke’de Abdal,Trakya’da Çingeneler) veya Türk (Badılı, Rişvan Ekrad Aşiretleri; Alanya, K.Maraş ve Burdur’da kendilerini Yörük,   Türkmen) olarak göstermişlerdir. Aynı durum Soyadı Kanunu uygulamalarında da görülmüş. Mardin Kızıltepeli Kasrı Koncanın Ekrad Ağası Türk soyadını almış, yine Şırnak’ta yörenin kalabalık Ekrad  Aşireti hiç ilgileri olmadığı halde Tatar soyadını  almıştır.
5-     Oba nüfusu çok artıp idaresi zorlaşınca veya yayla otlakları yetersiz olunca, ancak daha çok güvenlik sağlamak kaygısıyla devlet tarafından  oba; 10-20 çadırlı gruplara ayrılarak ayrı bölgelere dağıtılmıştır. Bu uygulamalar sonucu yeni ve değişik isimde obalar oluşmuştur
6-     Herhangi bir nedenle esas obasından ayrılan bir yörük grubu veya ailesi, yeni yerleştiği bölgede; genelde eski esas oba adını kullanmamış, oymaktan ayrılan kişinin, yeni bölgenin veya özellikli bir şeyinin adını almışlar. Veya o çevre köyleri bunlara bir ad takmışlar. Yörüklere kalsa genelde yörük olduklarını söylemediklerinden yörük adı unutulur giderdi. Fakat yerli halkın ilgisini (Her yerde sayıca azınlık ve yerlilerden farklı  olmaları nedeniyle) Yörükler çekmiş, göçebelikten konar-göçerliğe veya tamamen yerleşmelerine hatta çiftçilik, esnaflık yapmaya başlamalarına rağmen gayet bilinçli olarak onlara yine Yörük demeye devam etmişlerdir. Örneğin: Burdur’da Yörüklerin, Yörük olduklarını gizleme nedenini, Yörük olmayan bir Burdur’lu şöyle açıklamıştır; “Biz Yörük deyimini, mecliste söz sahibi olmayan, sözünü bilmeyen, kaba, patavatsız, görgüsüz, dağdan inme, cahil, fakir, alevi, yerli olmayan, evsiz, göçebe, geçimsiz, ekine sebzeye zarar veren, kavgacı anlamda kullanmaktayız...” 1993 yılı.
 
TÜRK HALKININ MİLLİYET BİLİNCİ VE ANLAYIŞINI GÖSTEREN ÖRNEKLER:
1-      Devlet kademesinde görev yapan eğitimli kişilerde de milliyet şuuru zayıftır. Yavuz Sultan Selim zamanında Safevi Hükümdarı Şah İsmail’le yapılan savaş sırasında bazı Alevi gruplarının sempati beslemeleri nedeniyle resmi belgelerde Türkmenler için aşağılayıcı ifadeler kullanılmıştır.’’İki Alevi öldüren Cennetliktir’’uydurma hadisi gibi. Hz.Muhammet zamanında mezhep ve Alevilik yoktu !
2-      Burdur’da iki komşu kadın tavuğun zarar vermesi yüzünden tartışırlar; Burdur’un yerlisi kadın köyden mahalleye yeni gelene "Pis Türk" der. Daha sonra kavganın seyircisi bir komşu ona “sen Türk değil misin?” diye sorduğunda; (Burdur’da eskiden Rumlar da vardı. 1924 mübadelesiyle Yunanistan’a gitmişlerdir.) "Ben Osmanlıyım" diye cevap verir. 1993 yılı.
3-      Burdur’da Yürüklerden İl veya ilçe merkezine yerleşenlere, yerliler; "Görgüsüz, çarıklı, ayran içmesini bile bilmez; höpürdetir, dağdan inme, ne olacak işte Yörük değil mi, düne kadar açlıktan nefesleri kokardı..." gibi sözler kullanmışlardır. Yörük kelimesi: görgüsüz, cahil, kaba, patavatsız, nasıl davranılacağını bilemeyen, hatta aşağılanma, hakaret anlamında kullanılmış bu nedenle Yörüklerde: Yörük asıllı olduğunu, bilmeyenlerden saklamışlardır.
4-      Diğer bir yanlış tanımlama da Yörükleri; Alevi (Tahtacı) veya Çingen olarak görmek. Yörükler Alevi veya Çingen sanılmamak için Yörüklüklerini gizlemekte veya inkar etmektedirler. Çünkü Yürüklüklerini ispat edecek veya Çingen, Alevi olmadıklarını gösterecek (çoğunluğu) bilgi ve belgelere sahip değillerdir.
5-      Başka Müslüman (Çerkez, Abaza, Kürt, Arnavut gibi) etnik gruplarında yaşadığı köy ve kasabalarda Aleviler kendilerini Türk veya Yörük olarak tanıtmakta, bazı Yöruklerde soyu sopu sorulduğunda Alevilerle aynı guruptan sayılmamak için Türk veya Yörük değiliz demektedirler. Kendi aralarında da "duydunuz mu Türklerin Dedesi ölmüş» şeklinde Alevi yerine Türk kelimesini kullanmaktadırlar. Çünkü Türk kökenli aleviler kendilerini Türkmen olarak tanımlamıyorlar. Aleviler o yörede azınlıkta ise Çepni (Tahtacı) veya Bayındır (Abdal, Evci) diye tanınmaktan kaçınmakta, alevi inancında olduğunu ise hiç söylememektedir. Ancak aynı Yöruklerde olduğu gibi bunlarında aslını çevredeki komşuları bilmektedir. Alevilerin Türkmen ve Alevi sözcüğünü kullanmamasının nedeni; Fatih-Akkoyunlu Uzun Hasan, Yavuz - Safevi Farsi Şah İsmail, 4. Murat ve Sultan Mahmut dönemlerine uzanmaktadır. Kürt, Alevi Kürt, Alevi Türk isyanları ve devletin bu isyanları sert şekilde bastırması. Ayrıca yanlış bir yorum, yaklaşım ve tutumla; Alevilerle Türkmenlerin eşdeğer görülmesi, ilmi yolla halledilecek sorunun askeri tedbirlerle çözülmeye çalışılması,... Alevi Türkleri; günümüze kadar gizlenmeye, toplum dışına ve demokratik olmayan yöntemleri kullanmaya yöneltmiştir.
6-      Karaman ilimizin Ayrancı İlçesinde Kırım Tatarları, Yörük ve Türkmenler karışık olarak iskan edilmişlerdir. Cahillik, yoksulluk ve kıskançlık nedeniyle bu üç Türk grubu uzun süre birbirine ısınıp kaynaşamamış, kız alışverişi yapmamışlardır. Komşu kavgalarında Tatarlar; Yörüklere "Kaba Yörük", Türkmenlere ise "Pis Türk" diye hitap etmiş... Zamanla her üç Türk boyuna mensup bu insanların gelir durumları biraz düzelip, çocukları okuyup eğitilince, sosyal ilişkiler gelişmiş, grupçuluk duygusu yerini insani ilişkiye, hoşgörü ve sosyal yakınlaşmaya bırakmıştır. Demek ki insanların karnını ve kafasını doyurmadan çevresiyle barışıklığı sağlanamıyor.
7-      Soyadı Kanunu uygulaması sırasında nüfus yazım memuru, ilk defa nüfus Müdürlüğüne kayıt ettiği yörük ailesinin (Lakap bölümüne) oba adını yazmamış, gezgin, sabit yeri olmayan, dolaşan anlamında "Seyyare" ibaresi* deyimini kullanmıştır.
 
YÖRÜKLERİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ (bz: 13,39,104) 
1-     Beklemeyi  sevmez, sabırsızdır.
2-     Meraklıdır, duyduğunu sorgulamadan, araştırmadan kabul eder. Boş, yararsız, havadan, sudan kouşmayı sever.
3-     İyi niyetli ve önyargısızdır. İnsanlara önce inanır, güvenir,iyi davranır, hoşgörü gösterir.
4-     İnsancıl ve barışseverdir.
5-     İlgisiz, duyarsız, tedbirsizdir.
6-     Çabuk sinirlenir, kızgınlığı da çok çabuk geçer, kinci ve intikamcı değildir, kan davası gütmez. Özür dileyeni affeder, barışır.
7-     Bazıları keçi gibi inatçıdır. Bir pire için yorgan yakar.
8-     Yaşlıya ve kadınlara saygılı ve yardım severdir.
9-     Vatansever, dindar, Allah’a tevekkül eder, kanaatkardır.
10-Çevreye, küçük çocuklara şefkatli, yetişkin aile fertlerine otoriterdir.
11-Ağaç, çiçek ve hayvan sevgisi orta düzeydedir.
12-Dolduruşa, pohpohlanmaya, tava çabuk gelir, çabuk kanar, kolayaldatılır. Çok da dolandırılır.
13-Bazıları kıskanç, geçimsiz ve kavgacıdır.
14-Tüketim eğilimi yüksektir. Eline para geçerse düşünmeden harcar, tasarruf etmez, ancak genelde gösterişe düşkün değildir. Sade yaşarlar, Yörüğün Beyi ve Çobanının yediği ve giydiğinin fazla farkı yoktur. Yaşantısı aynıdır.
15-Geleceği pek düşünmez. Örneğin: Yazdan güzü ve kışı düşünüp tedbir almaz Yağmur, fırtına, kar ve soğuktan hem kendisi hem de hayvanları zarar görür.
16-Dedikoduyu (boş, lüzumsuz, gereksiz, faydasız konuşmayı) çok severler.
17-Okuyanların dışında, gazete, kitap pek okumazlar, ancak TV’yi çok sevmişlerdir.
18-Okumayı ve düşünmeyi sevmez. Gözü açılır, ahlakı bozulur diye çocukları hele kız çocuklarını pek okutmazlar. Kızlara sadece 5-12 yaş arası Kuranı Kerim öğretir, temel dini bilgiler aldırırlar.
19-Kadınlar erkeklerden kaçmaz. Evlerde haremlik, selamlık yoktur.Kadınlar erkeklerle rahatça konuşurlar, ancak başlarını da saçları görünecek şekilde  örterler. Dinde şekilci ve aşırı kuralcı değillerdir. Kadınların büyük çoğunluğu, erkeklerin ise çoğu namaz kılıp, oruç tutarlar; bu nedenle manevi bunalıma düşeni ve intihar edeni çok azdır.
20-Genelde erkekler tek eşlidir. 2-3 eşli olan çok azdır. Çocuk sayısı Arap ve Kürtlere göre çok azdır.
21-Eşlerin her ikisi de oğlan çocuğu isterler, ama kız çocuğunu da evlat olarak kabullenirler. Ancak kızların yeri evde ikinci sıradadır. Oğlanlar bize yaşlılıkta bakacak diye kız çocuklarına göre onları daha çok sever ve kayırırlar. Babalar çocuklarını elbebek, gülbebek tarzında sevmezler. Çocuklarını kucaklayan gezdiren çok azdır, büyüklerinden çekinirler. Erkekler çocuklara bakmazlar, Çocuğu yetiştirende sevende kadındır. Çocuğu terbiye ederken genelde döverler. Erkekler hem karılarını, hem de çocuklarını döverler. Kadınlar erkek çocuğunu, kız olup ta benim gibi rezil olmasın diye ister. Kadınlığın zorluğunu bizzat yaşamıştır.
22-Kadın ev yönetiminde söz sahibidir. Çadırın direği çok beceriksizler dışında kadındır.
23-Koyun, keçi güdülmesi; erkeğin, kuzu, oğlak, inek otlatılması; çocukların, halı kilim dokunması, koyun sağımı, inek tavuk bakımı, sebze yetiştirilmesi ve tüm evişleri kadınların görevidir.
24-Yörük kadınları gelinleriyle geçimsizdir. Geline, ayrı bir ev açılmaz, kaynananın evinin bir odasına indirilir. Gelini kaynana seçip, kendine hizmet ettirmek için almasına rağmen, bir süre sonra anlaşmazlık başlar. Oğlan ortada kalır, birisi anası, birisi karısı. Sonunda gelin oğlanı ikna eder, kaynanayla küs olarak oğlanı baba ocağından ayırır.
25-Düğünde eşya alınması, altın takı gibi tüm masrafı erkek tarafı yapar. Kız tarafı halı, kilim, yatak, yorgan, işleme gibi çeyiz dışında eşya getirmez. Kız tarafının başlık parası alma adeti yoktur.
26-Çocuklarına evleninceye kadar pek güvenmezler, hatta büyüdüğünü bile kabullenmezler. Onun doğru düşünüp, iyi iş yapabileceğini kabullenemez, fikrine itibar etmez, İşine karışıldığında "Karı ve çocuk kısmının aklı ermez" derler.
27-Anası, babası ve kardeşleriyle genelde geçimsizdir. Akrabalarının ne onduğunu, nede öldüğünü ister. Komşularıyla inek, koyun otlatma, tavuk, köpek ve çocukların yaramazlığı, zarar ziyanı yüzünden birbirine küsüp darılırlar. Ancak uzlaşmaya, anlaşmaya yatkındırlar. Genelde ilk saldıran, kavgayı başlatan değildirler.
28-Koyun kırkmak, yıkamak, halı kilim dokumak, harman kaldırmak gibi işlerde yardımlaşır, sütte keşik yapar ama borç para vermeyi sevmez."Yörüğün canını iste, parasını isteme."
29-Erkekler koyun ve keçi yetiştirilmesinden anlar. 1950’lerden sonra, yerleşik hayata geçip, sebze, bahçecilik ve tahıl ziraatıyla da uğraşmışlar ise de, küçükbaş hayvancılık (inek besiciliği de pek verimli olmamıştır.) kadar başarılı olamamışlardır.Esnaf ve sanayicilikte, bulunduğu şehirde en öne geçeni yoktur. Türkiye Ticaretinde söz sahibi olmuş ilk 500'e girip adını duyurmuş bir iki yörük dışında işadamı yoktur. Yörüklerden siyasetçi, memur, bürokrat, teknokrat, öğretmen, subay, bilim adamı az sayıda da olsa çıkmış ise de; konusunda otorite ve meşhur olan yoktur. Bunun nedeni; yörüklerin birbirine sahip çıkıp desteklememeleri, prensipli, düzenli, planlı çalışmamaları, ilke ve amaçlarına yeterince sahip çıkmamaları, sabır, istek, azim, hırs, atılganlık, sosyal girişkenlik, yarışmacılık duygularının azlığı veya yokluğudur, "Azıcık aşım, ağrısız başım", "Bir dönüm bostan, yan gel Osman",  "Bana ne, boşver, neme lazım"... felsefesini benimserler.
30-Dinin ve kanunların yasak ettiği yoldan para kazananların (hırsız, kapkaçcı, eşkiya, mafyacı, terörist, kaçakçı, çete) sayısı yok denebilir. Böyle kişiler sevilmez, dışlanır.
31-Sanat konusuna ilgi ve yetenekleri azdır, Bu alanda da başarılı değillerdir. (Herhalde yaşantıları müsait ve ortam bulamadıkları için.)
32-Kendinden fakiri küçük görür, kız vermek istemez.
33-Çekingen, anti sosyal, kendi dünyasında, sessizliği seven insanlardır.
34-Genellikle tembeldir, çalışmayı sevmez, sistemli, düzenli, süreklilik taşıyan, şartları ağır ortamda çalışmaya katlanamaz. Güvendiği varsa veya mecbur kalmadıkça çalışmaz. Azla yetinir, yokluğa katlanır. Tembel Yörüğün felsefesini, arzusunu gösteren deyim: "Pekmezi içip, ardıç gölgesinde yatacan"
35-Ölümü de doğum gibi normal bir olay kabul eder, yakınlarını, nerede ölürse o yerin mezarlığına gömer. Mezar başucu taşlarının çoğunda Ölünün ismi bile olmaz. Çocuklar genelde dedelerinin ve nenelerinin mezarlarının yerini bile bilmez. Mezar ziyareti yapanlarda çevredeki diğer etkin grupların etkisinde kalanlardır. Yaşgünlerini kutlamaz, Ölüm günlerini de takip edip anmaz. Yörük mezarlarını anlatan “Yörük mezarı gibi” bir deyim var.
36-Sigara içeni fazladır. Ancak alkol ve kumar bağımlısı çok azdır.
37-Atalarından gördüğü, bildiği gibi hareket etmek, iş yapmak ister, geliştirmek istemez, değişime direnir, yeniliğe kapalıdır, Töre, örf, adet, anane, gelenek ve göreneklere bağlıdır.
38-Kendi akraba ve milletinden çok daha fazla yabancılara iyi davranır. Başka etnik gruplardan kişiler kan davası nedeniyle memleketlerinden kaçıp yörüklere sığınmışlardır. Yörük köyüne, mahallesine yerleşmiş, huzur ve güvenle yaşamışlardır. Yörükler kimsenin malı, canı ve namusuna göz dikmez.
39-Nankör değildir, ekmeğini yediği kapıya hainlik yapmaz, iyilik gördüğü kişiye sevgi ve saygı duyar, hatır gözetir.
40-Hayalcidir, his ve duygularıyla hareket eder, gerçekçi değildir. "Bir şeyi yerinde ve zamanında, gereğince yap" kuralına uymaz. Geçmişi ve geleceği düşünmez,rahattır, işleri genelde oluruna bırakır. Olaylardan ders almaz, aynı hataya tekrar düşer, rastgele hareket eder, işlerinde çoğunlukla başarısızdır, zarar eder.
41-Kendini doğru ve iyi görür, yaptıklarını haklı göstermeye çalışır. Yanlışını kabul etmek istemez, bildiğinden şaşmaz. Ekip, takım çalışmasına kapalıdır. Ortak iş yapmaya, işçi çalıştırmaya yatkın değildir.
42-Başarısızlığına ve tembelliğine hemen kendi dışında bir bahane "bulur, hatasını görmez ve kabul etmez, kendini akıllı görür, sanır ama şartları iyi değerlendirip, imkanları lehine kullanamaz. Başkalarının yanlış ve hatasını iyi görür ama bundan ders ve ibret almaz. Ben akıllıyım der ve benzer hataya düşer.
43-İyi anında, çevre ve şartlara göre değil, duygularıyla, araştırıp sormadan acele karar verir, uygulamaya geçince yanlış olduğunu anlar, paniğe kapılır, üzülür. Zaman geçer bunu unutur, yine benzer hatayı yapar: Hayatı pişmanlıklarla doludur.
44-Kızdığında, zorla yaptırılan veya sevmediği işi baştan savma yapar, sorumsuz davranır, ihmalci ve dikkatsizdir. Sert davranış ve katı kurallardan hoşlanmaz, başına buyruk yaşamayı sever. Kendine ve işine karışılmasını istemez.
45-Yabancı, kadın, zengin, yetkili kişi yanında çekingen davranır, eziklik hisseder, arsız, yüzsüz değildir.
46-Eline fırsat (mevki, para) geçince, değişip çevresine zülüm, eziyet etmesini sevmez, baskı kurmaz. Biraz zengin olursa, camiye, fakir ve yaşlılara, kuran kursu ve öğrencilere yardım etmeyi sever.
47-Kendine de kötülük gelmesinden korktuğu için; ezilenin yanında yer almasa bile, zalimin yanına da geçmez, mazlumu ezmesine yardımcı olmaz, içinden zalime beddua eder, mazluma acır ve onun kurtuluşu için dua eder.
48-Sisteme uyumlu, gelenek ve yasalara saygılı, devlete bağlıdır. Bir araya gelip toplu olay yapmaz, katılmaz. Milliyetçilik, ırkdaşlık, birlik, dayanışma, beraberlik duyguları zayıftır ama acıma, merhamet, affetme duyguları canlıdır. Terör olaylarına katılıp, insanları öldürmek, eşyaları tahrip, kırıp dökme, yağma, gibi eylemleri yapmaz. Bu konuda yapabileceği tek şey kendini savunmaktır. Selçuklu, Osmanlı ve 80 yıllık Cumhuriyet döneminde hiç yörük isyanı olmamıştır.
49-Birbirine lakap takar, onu üzecek, küçük düşürecek, ayıracak, farklılığını öne çıkaracak şekilde hitap eder; Topal, çolak, tat, kör, kubuz (palavracı), deli, kara, köse, çakır, sarı gibi.
50-Batıl itikatları vardır. Hocalara hastalık için muska yazdırır. Nazar için kurşun döktürür, eve üzerlik, nazarlık asar, kocakarı ilaçlarını kullanır.
51-Para, mal konusunda sağlıklı, geniş boyutlu düşünüp, eşit, adil tarafsız hareket etmez. Mal verirken çocukları arasında ayrım yapar. Kardeşler miras ve ortak yapılan işte daha çok çalıştığı veya hak ettiği düşüncesiyle malın iyi ve çok tarafını kendi alır, Ama yapılan bu haksızlık, çıkarcılık hayretmez. Daha çok ve çabuk kazanmak için yabancı biriyle iş yapar, oda malın tümünü çarpar, beş parasız kalır. Zengin, önemli kişi, işveren olup, arabaya, güzel bir eve, eşyalara sahip olmaya heveslidir. Ancak gerçekçi ve prensipli olmadıklarından bunu sağlayamazlar. Yakınlarını kıskanma huyları vardır. Akraba ve kardeşlerinin ne onmasını nede ölmesini isterler. Birlikte hareket etme, ekip çalışması, paylaşma duygusu zayıftır.
52-Gülmeyi, eğlenmeyi, çevresini neşelendirmeyi bilmez. Zaten fazla neşeli tavırları hoş karşılamazlar. Kızmak için bahane ararlar. “Yılışma, zevzeklenme, karı gibi ne gülüyon, ne sırıtıyorsun!”
53-Çoğunluğu giyimine özen göstermez, zevk için değil yöre şartlarına göre soğuktan korunmak veya giyinmiş olmak için giyinirler. Sadece düğün ve bayramlarda özen gösterirler. Hatta iş kıyafetiyle düğüne gidenler bile görülmüştür.
54-Yaşantılarının zorluğu nedeniyle yemek kültürleri yerleşik olanlara kıyasla fazla gelişmemiştir, şartlara ve elindeki imkanlara göre hayvansal gıdalardan yemek çeşitleri vardır.
55-Askerliğe isteyerek gider, askerliği dini ve milli bir vatandaşlık görevi olarak görür. Askerde onbaşı, çavuş rütbesine yükselenler sivil hayatta da bu unvanları taşırlar.
56-Sorunlarını kendi başına çözmeye çalışır, akıl danışmaz. Öğüt verene de kulak asmaz, işine karışılmasını, fikirlerine itiraz edilmesini istemez. Planlı, prensipli ve düzenli hareket etmediğinden sorunlarını çözemez. Afşar ve Türkmenler gibi yaylak ve kışlaklarına bir yıl fedakarlık yapıp ev ve ağıl yapsalardı sonraki yıllarda hem çok rahat edecekler hem de ev ve ağıllarının çevresi zilyetlik nedeniyle kendi mülkleri olacağından zenginleşeceklerdi.
57-Kötülük yapmayı sevmez. Kendisine kötü1ük yapılmasını da istemez.
58-Demokrasi kültürü yoktur, ataerkil bir düzende yetişmiştir.
59-Yörüğün harmanı olmaz; işin tüm gereklerini yapmaz, sonuna kadar sabırla beklemez, azmedip zorluklara dayanmaz.
60-Yörükten zengin olmaz, eline para geçerse tembelliğe başlar, para hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Daha da çok olsun diye uğraşmaz, Bana yeter der ve köşeye çekilir.
61-Yörükten Evliya; Aslında yörüklerin yapısı, duygu ve düşünce sistemleri din adamlığına uygundur. Makam, mevki, mal edinme hırsından uzak sakin kendi halinde insanlardır. Allah’ın rahmetinin geniş olduğuna kendilerinin kusurlarını hoş görüp, eksik ibadetlerini affedeceğine inanırlar.
62-Akrabalarına tutkun, düşkün değildir. Diğer akrabalarına göre zengin veya yetkili olunca; fakir ve işsizleri etrafıma toplayayım, onlara yardım edeyim, faydalı olayım, yol göstereyim de; okusun, iş meslek, mal mülk sahibi olsun demez. Yardım için gelenlerle de ilgilenmez, akrabalarından kaçar.
63-Yörüklerin hayvansal ürünlerle ilgili düşüncesi; "Keçinin peyniri, Koyunun yoğurdu. İneğin yağı, Camızın kaymağı makbuldür." "Koyunun kellesi, Keçinin ciğeri iyidir".
64-"Ardıcın Közü, Yörüğün sözü olmaz" Bunu. köylüler yörükleri kötülemek için söylemişlerdir. Genelleme yanlıştır, Çoğunluğu sözünün eridir.
65-Yörükler, düşünce ve davranış açısından;şekilcilik ,siyasi, İslamcılıktan, tarikatcılıktan daha çok ; ılımlı Laik, hoşgörülü İslamcılığa yakındır.
 
  Bugün 7 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol